05 Temmuz 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Çözüm derken?

CHP’nin yeni genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü meselesi hakkında manşetten verilen haberini ilk duyduğumda, “CHP yeni başkanıyla yenilendi mi gerçekten?” diyordum ki hemen bir açıklama geldi. Yapılan açıklamada Kılıçdaroğlu sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. Bizim anladığımız, üniversitelerde kılık kıyafet sınırlamasına artık bir son verileceği ve başörtü takmanın serbest olacağı şeklindeki bir çözümdü. Ama açık bir ifadeyle bu yorumların yanlış olduğunu “‘Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’ ifadesi kullanılmamıştır” diyerek reddetti. İnsanların illa ki başörtüsünden yana olmasını bekleyemeyiz, hele hele de siyasî çizgisi malûm olan bir partinin genel başkanından. Ama madem yapılan yorum yanlıştır, nasıl bir çözüm getireceklerini detaylarıyla anlatmalıdır. Yoksa insanın aklına ikinci yorum olarak 28 Şubat sonrasında MHP genel başkanının da çözüm sözü verip nasıl kendi bayan millet vekilleriyle uygulamalı olarak çözdüğü geliyor. Bu ve bunun gibi yanlış anlaşılmalardan kurtulmak için net ifadelerle çözüm projesini anlatmalı.

Bu haberin üzerine istikrarlı bir şekilde gündeme gelen başörtüsü meselesinin aslında sadece başörtülü kızları ve aileleri ilgilendiren küçük bir sorun değil defalarca gazetelere manşet olacak şekilde büyük bir özgürlük sorunu olduğunu anlıyor insan. Bu kadar uzun süre gündemden düşmemesi “Neymiş bu kızlar?” dedirtiyor insana. Başörtüsü yasağının uygulanmaya başladığı günden itibaren neler yaşanmadı ki. Bazı siyasiler sözler verip geniş bir tabakadan sırf bu yüzden oy aldılar, iktidar oldular, meclis sırf bu yüzden tarihinde neredeyse görülmeyecek derecece karıştı, çözüm getirmeye çalışan parti neredeyse kapatılacaktı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi her iç işimize karışırken “Aman ben bilmem bu sizin iç işinizdir” dedi, bazı ülkelerde Türkiye’nin bu durumu referans gösterilip benzer uygulamalar yapıldı. Yani artık kızların başörtülü hali ne kadar önemseniyorsa birileri tarafından kırk akıllı özgürlük gibi bir çözümü getiremedi. Böyle bir serbestlik asrında “Artık belirli bir yaşa gelmiş, hele hele de üniversite gibi bir eğitimi alabilecek kapasitede bir kızın gardırobuna niye karışalım ki?” demediler. Hayır bu yasağın hiçbir mantıklı dayanağı yoktur. Çözüm de bir çocuğun bile bilebileceği kadar basittir. Üniversite çağındaki bir kızın nasıl giyineceğine annesi babası bile karışamamakta, siz de karışmayın olsun bitsin.

Başörtülü kızlar değil böyle bir yasak, büyük bir saygıyı hak ediyorlar. Dedim ya, böyle bir serbestlik asrında adeta akıntıya kürek çeken, her şeyden önce nefsiyle mücadele edip bu şekilde iç kemâlâta ulaşmaya çalışan insan desteklenmeli ve takdir edilmelidir.

MERAL ERDOĞAN

05.07.2010


İstihdam ve eğitim ilişkileri (1)

İstihdam sadece ülkemiz için değil, diğer ülkeler için de çözüm bekleyen problemlerin başında gelmektedir. Sosyal kargaşa ve huzursuzlukların baş sebeplerinden olan işsizlik, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri daha ciddî tehdit etmektedir. Ekonomilerdeki küresel kaynaklı sıkıntıların yanı sıra, teknolojik gelişmeye paralel olarak emek yoğun üretimden teknoloji yoğun üretime dönüş süreci işsizliği daha da arttırmıştır.

Makro mânâda devletin ilâve istihdama yönelik ekonomik teşvik uygulamaları, açılan meslek edindirme kursları yetersiz kalmaktadır. Başbakanımızın işverenlere ek istihdam amaçlı serzenişleri de maalesef buna ciddî bir katkı sağlayamamaktadır. Her ne kadar mevsim sebepli, konjonktürel veya diğer etkenlere bağlı bir miktar istihdam artışı gözlense de uzun vadede sıkıntının devam edeceği aşikârdır. Çünkü eskiden beri kangren hale gelmiş bu probleme kısa zamanda, kolay fakat işin tabiatına zıt, eksik metotlarla çözüm aranmaktadır. Bir tarafta özellikle ara eleman olarak istihdam edilmek üzere kalifiye eleman arayan işveren, diğer tarafta kafasında kurguladığı biçimdeki rahat işi, elinde diploma ile arayan bir yığın insan. Ekonomik mânâda işlerlik kazandırılacak pek çok üretim ve pazarlama süreci varken bunu göremeyen veya rahat meyli yüzünden görmek istemeyen, müteşebbislik anlayışından mahrum diplomalı işsizler. Buna en iyi örnek, tarıma, devletin onca teşvikine rağmen özellikle de kırsal kesim kökenli işsiz ziraat mühendisleridir. Geçenlerde Metalürji Mühendisliği’nde öğretim gören bir yakınımın stajı için döküm fabrikası sahibi sanayici bir dostumun yanına gittim. Bana şunları söyledi: “Buraya staj için gelen mühendis adayı öğrenci ilk geldiğinde, nerede bekleyeceğini, oturacağını soruyor. Pek azı ise nerede soyunup, elbisesini değiştirebileceğini soruyor. Çoğunluk maalesef naylon staj peşinde. Biraz zorlu geçecek gerçek stajı arayan çok az.” Bunun yanı sıra bazı işletmeler de öğrenciden kritik ticarî sırları, üretim süreçlerinin bir kısmını gizlemek veya başka maksatla ayak altında dolaşmasını istemeyerek staja gereken önemi vermemektedir. Kalifiye eleman temininde üniversite – sanayi iletişim ve işbirliği büyük öneme sahiptir. Bunu sağlamaya yönelik olarak bölgesel muhtevalı akademisyen ve iş adamlarından müteşekkil dernek ve vakıfların tesisi devlet tarafından teşvik edilmelidir. Bunun en son örneği, İstanbul’a yakınlığı sebebiyle çoğunluğu İstanbul’daki akademisyen ve iş adamlarından müteşekkil “Teknoloji Üssü Girişim Gurubu” önderliğinde Silivri – Trakya bölgesi ağırlıklı faaliyet gösterecek, kısa adı İLTEV olan “İleri Teknoloji Vakfı”dır. Söz konusu vakıf bu girişim gurubunca henüz oluşturulma safhasındadır. Özellikle ilâve istihdamı netice verecek buna benzer örnekleri Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde çeşitli devlet teşvikleri ile oluşturmanın yolları aranmalıdır. Bir dönem hayalî iç ve dış düşmanlar üretip, milletin mukaddes ve moral değerlerini tehdit sayarak gayri millî mahiyette siyaset belgesi oluşturan Millî Güvenlik Kurulu bir birine zıt gibi duran aslında birbiri ile uyumlu “İleri teknoloji” ve “İstihdam” konularını uygulanabilir devlet politikalarına dönüştürmelidir. İleri teknoloji ve istihdamı uzlaştıracak, bunlarla yakından alâkalı üçüncü önemli mesele “eğitim”dir. Eğitimde çözüm için; en alt kademe olan ilköğretimde öğrenci sadece ebeveynin ve çevresinin dayatması ile değil; fıtrî kabiliyetleri dikkate alınarak ileride başarılı olabileceği mesleğe yönlendirilmelidir. Tabiî ki bunun tesbiti uzmanlık işidir. Öğretmenlere bu formasyonun kazandırılması gerekmektedir. Ancak bundan sonraki yönlendirme ebeveynin ve öğrencinin ikna edilmesiyle koordineli olmalıdır. Bu süreçte ailenin, eğitimin başlangıcından itibaren çocukla yakından ilgilenmesinin önemi ve lüzumu idrak edilmelidir. Ne yazık ki okullarda benim de şahit olduğum acı gerçek, veli toplantılarına eğitim seviyesi düşük velilerin ilgisizliğidir. Lise öğretimi de öğrencinin kabiliyetleri doğrultusunda severek ve isteyerek tamamen mesleğe yönelik olmalıdır. Meselâ, güzel san'atlar ayrı bir dal iken, resim san'atına özel eğilimi olan öğrenci ağırlıklı olarak resim dersi görmelidir. Fen bilimlerine devam edecek olanlar mühendislik veya tıp gibi dallara daha lisede ayrılabilmelidir. Meslek Lisesi elektronik bölümünde başarılı olan Elektronik Mühendisliğine kolaylıkla geçebilmelidir. Ancak üniversite eğitimi almak istemeyen de mezuniyet sonrası alâkalı iş kollarında rahatlıkla iş bulabilmelidir. Zaten severek ve hak ederek girdiği iş kolundaki konumuna uygun olarak alacağı seminer ve özel eğitimlerle daha da kalifiye hale gelecektir. Mühendislik eğitimini tercih ise iş bulma kaygısı veya yüksek maaş yerine akademik çalışmaya arzu ve istekle olmalıdır. Akademik süreci düşünen de bunu gerçekten hak etmeli, zorluklarına katlanacağını hesap ederek bunu istemelidir.

Tabiî ki burada karşılaştığımız önemli bir diğer mesele de Müslüman olan bu milletin din eğitiminin nasıl şekilleneceğidir. Resmî ideolojinin hâkimiyetindeki eğitimde ifade etmeye çalıştıklarımız zaten beyhudedir. Onun amacı dünyanın her yerinde olduğu gibi, kıymeti kendinden menkul ideolojisine uygun tek tip adam yetiştirmektir. Önereceğimiz her çözüm doğru olsa bile ideolojik süzgeçten geçemedikten sonra anlamsız kalacaktır. Resmî ideolojinin muhafazası gayretiyle gerçekleşen 28 Şubat sürecindeki Meslek Liselerinin akıbetini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Sanayici Meslek Liseleri için “Yanlış yapıyorsunuz!" diye haykırdığı halde statükonun muhafızları ısrarla yanlışta direnmektedir.

Resmî ideoloji dogmasından arınmış devlet yapısında, Avrupa’daki gerçek mânâsıyla uygulanan laiklik sıkıntı olmayacaktır. Normal eğitim sürecinde Müslüman öğrencilere verilecek doyurucu ve tesirli asgarî dinî eğitim İmam Hatip Liseleri üzerindeki aşırı talep yükünü de kaldıracaktır. Çünkü milletin beklentisi olan asgarî dinî eğitim zaten karşılanacaktır. Halen okullarda devam eden, statüko methiyeli din derslerinin muhtevasının yetersizliği aşikârdır. Demek ki asıl olan dersin sadece okutulması değil, doyurucu muhtevası ve tesiridir.

Peki, din derslerinin asgarisi ne olmalıdır? İlköğretimden itibaren birinci öncelikle vicdanları besleyecek olan “iman ilmi” okullarda ehil ellerce ders verilmelidir. Bu konuda işin uzmanlarınca da yeterliliği ve mükemmeliyeti ifade edilen Risâle-i Nur Külliyatından istifade edilmelidir. Bunun yanı sıra öğrenci düzgün Kur’ân-ı Kerim okuyabilmelidir. Siyer, Fıkıh gibi dersler ile Arapça dersini de diğer liselilerde en azından seçmeli olarak görebilmelidir.

Böylelikle İmam Hatip Lisesini tercih eden öğrenci de siyaset gibi dünyevî, afakî eğilimlerle Siyasal Bilgiler veya Hukuk Fakültelerine veya diğer branş dışı fakültelere yönelmeyecektir. İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinden gerçek din adamları yetişecek, bu tehdit ve problem de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yoksa eğitimde önünün kesildiğini hisseden dindar kesim, dini siyasete alet eden din bezirgânlarının elinde şekillenecektir.

Sonuçta Meslek Liseleri sorunsuz cazibe merkezine dönüşürken, millî ve manevî moral değerleriyle donanmış, ne istediğini bilen, hür düşünceli, kaliteli genç nüfus istihdam imkânlarını kendi geliştirecektir. Devlet kapısına veya bir işletmeye nasıl yamanırım hesabı yerine, daha hangi artıları kendime kazanmam gerekir, düşüncesi hâkim olacaktır. Merak edilmesin, böyle biri de zaten işsiz kalmaz. Vasıflı iş gücü önderliğindeki global kalkınma sürecinde ortaya çıkacak diğer önemli olumlu bir neticesi de, biraz geride kalan daha az kabiliyetli ve daha az gayretli fertlerin de çeşitli istihdam imkânlarına kavuşabilmesidir.

OĞUZ KİRAZ

05.07.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.