verdiğini, Yirmi sekizinci lem’a ile sekizinci Şua tam is-
        
        
          pat etmişler. İmam-ı Ali radıyallahü Anh, risale-i
        
        
          nur’un en son risalesini
        
        
          Celcelutiye’
        
        
          de
        
        
          
            (1)
          
        
        
          r
        
        
          ân
        
        
          ?n
        
        
          ér
        
        
          fG án
        
        
          ªr
        
        
          ?t
        
        
          ¶dG p
        
        
          ¬p
        
        
          H ?'
        
        
          Sƒo
        
        
          e Én
        
        
          °ün
        
        
          Y /
        
        
          ¬p
        
        
          ªr
        
        
          °Sp
        
        
          Ép
        
        
          Hn
        
        
          h
        
        
          fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel
        
        
          Ayetü’l-
        
        
          Kübra’
        
        
          yı en son zannetmiştik. Hâlbuki şimdi, altmış
        
        
          dörtte (Milâdî 1948), telifçe risale-i nur'un tamam olma-
        
        
          sı ve bu cümle-i Aleviyenin mealini, yani karanlığı dağı-
        
        
          tacak, asa-i Mûsa (aleyhisselâm) gibi ışık verecek, sihirle-
        
        
          ri iptal edecek” bir risaleden haber vermesi; ve bu mec-
        
        
          muanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçip ba-
        
        
          şımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi,
        
        
          “Hüccetler” kısmı da, nurlara karşı cephe alan felsefe
        
        
          karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve
        
        
          tahsine mecbur etmesi; ve istikbalde ki zulmetleri izale
        
        
          edeceğine çok emareler bulunması; ve asa-i Mûsa (aley-
        
        
          hisselâmın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir
        
        
          mu’cizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son
        
        
          mecmua dahi, “Meyve” on bir mesele-i nuraniyesi ve
        
        
          “Hüccetullahi'l-Baliğa” kısmı on bir hüccet-i katıası bu-
        
        
          lunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmam-ı Ali radı-
        
        
          yallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu
        
        
          Asa-yı Mû-
        
        
          sa
        
        
          (
        
        
          As
        
        
          ) ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârâ-
        
        
          ne haber verir.
        
        
          Said Nursî
        
        
          ®®®
        
        
          
            AsA-yı MûsA | 17 |
          
        
        
          mekTuplar
        
        
          delil, hiç bir şüpheye mahal bırak-
        
        
          mayan delil.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          delil ve şahit göstererek
        
        
          doğruyu ortaya koyma, doğruyu
        
        
          delillerle gösterme.
        
        
          
            istikbal:
          
        
        
          gelecek, gelecek zaman,
        
        
          ati.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          yok etme, giderme.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          görüş, fikir.
        
        
          
            meal:
          
        
        
          anlam, mana, mefhum,
        
        
          mazmun, kavram.
        
        
          
            mecmua:
          
        
        
          kitap.
        
        
          
            medar:
          
        
        
          sebep, vesile.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşı, karşılık, muadil.
        
        
          
            müdafaa:
          
        
        
          savunma.
        
        
          
            müşabih:
          
        
        
          benzeyen, benzer, ara-
        
        
          larında benzerlik bulunan şeyler-
        
        
          den her biri.
        
        
          
            Radıyallahü Anh:
          
        
        
          Sahabe veya İs-
        
        
          lâm büyüklerinin adı geçtiğinde
        
        
          söylenilen “Allah ondan razı olsun”
        
        
          manasında dua. Tek erkek için
        
        
          söylenir.
        
        
          
            Risale:
          
        
        
          mektup.
        
        
          
            Risale-i Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sihir:
          
        
        
          büyü, büyücülük, göz boya-
        
        
          cılık, gözbağcılık.
        
        
          
            tahsin:
          
        
        
          kale gibi sağlamlaştırma.
        
        
          
            tahsinkârâne:
          
        
        
          beğenen gibi, be-
        
        
          ğenen kimseye yakışır şekilde, be-
        
        
          ğenircesine, alkışlarcasına.
        
        
          
            telif:
          
        
        
          kitap yazma, eser ortaya
        
        
          koyma.
        
        
          
            teslim:
          
        
        
          boyun eğme, rıza göster-
        
        
          me.
        
        
          
            zan:
          
        
        
          zannetme, sanma, kesin ola-
        
        
          rak bilmeksizin kuvvetli ihtimalle
        
        
          hükmetme.
        
        
          
            zulmet:
          
        
        
          karanlık.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık, eziyet, cefa, iş-
        
        
          kence
        
        
          
            Asa-i Mûsa:
          
        
        
          Hz. Mûsa’nın (as)
        
        
          asası; Hz. Mûsa’nın yere atıldı-
        
        
          ğında büyük bir ejderhaya (yı-
        
        
          lan) dönüşebilen, sihirbazları
        
        
          mağlûp eden ve taşa vuruldu-
        
        
          ğunda Cenab-ı Hakkın izniyle
        
        
          su fışkırtan ve kendisine
        
        
          mu’cize olarak verilmiş değne-
        
        
          ği.
        
        
          
            Celcelûtiye:
          
        
        
          Peygamberimiz
        
        
          Resul-i Ekrem’in (asm) dersle-
        
        
          rine istinaden, aslı cifir ve eb-
        
        
          cet hesabı ile alâkalı olarak Hz.
        
        
          Ali (ra) tarafından telif edilen
        
        
          Süryanîce bir kasidedir.
        
        
          
            cephe:
          
        
        
          karşı.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yan, yön, taraf.
        
        
          
            cümle-i Aleviye:
          
        
        
          Hz. Ali’ye (ra)
        
        
          ait olan cümle.
        
        
          
            dehşet:
          
        
        
          büyük korku hâli,
        
        
          korkma, ürkme.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, nişan, eser,
        
        
          ipucu, belirti, karine.
        
        
          
            felsefe:
          
        
        
          dine dayanmayan,
        
        
          hakikati bulamayan, hakikat-
        
        
          lere sırt çeviren, çelişkiler için-
        
        
          de bocalayan düşünce siste-
        
        
          mi.
        
        
          
            fıkra:
          
        
        
          kısım, fasıl, bölüm.
        
        
          
            Hüccet:
          
        
        
          delil, ispat, bürhan; bir
        
        
          iddianın doğruluğunu ispat
        
        
          için gösterilen vesika, senet.
        
        
          
            hüccet-i kàtıa:
          
        
        
          katî delil, kesin
        
        
          
            1.
          
        
        
          Kendisiyle karanlığın dağıldığı Asa-yı Mûsa ismi hürmetine...