Birincisi
        
        
          D
        
        
          ÖRDÜNCÜ SÖZDE
        
        
          izahı bulunan, her gün yirmi
        
        
          dört saat sermaye-i hayatı Hâlık’ımız bize ihsan ediyor;
        
        
          tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın.
        
        
          Biz, kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip,
        
        
          beş farz namaza kâfi gelen bir saati pek çok uzun olan
        
        
          hayat-ı uhreviyemize sarf etmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl
        
        
          bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî
        
        
          sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını boz-
        
        
          mak ve me’yusâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil
        
        
          terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne dere-
        
        
          ce hasaret ederiz, kıyas edilsin. eğer, bir saati beş farz
        
        
          namaza sarf etsek, o hâlde hapis ve musibet müddetinin
        
        
          her bir saati, bazen bir gün ibadet ve fânî bir saati bâkî
        
        
          saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî me’yusiyet
        
        
          ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet
        
        
          veren hatalara kefareten affettirmesi ve hapsin hikmeti
        
        
          olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders
        
        
          ve musibet arkadaşlarıyla tesellidarâne bir hoş sohbet ol-
        
        
          duğu düşünülsün.
        
        
          dördüncü sözde denildiği gibi, bin lira ikramiye ka-
        
        
          zancı için bin adam iştirak etmiş bir piyango kumarına
        
        
          yirmi dört lirasından beş on lirayı veren ve yirmi dörtten
        
        
          birisini ebedî bir mücevherat hazinesinin biletine verme-
        
        
          yen –Hâlbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            | 21 |
          
        
        
          BirinCi mesele
        
        
          
            kıyas:
          
        
        
          karşılaştırma, oranlama.
        
        
          
            lâzım:
          
        
        
          gerek.
        
        
          
            me’yusâne:
          
        
        
          ümitsizce, ümitsizlik-
        
        
          le, ümitsiz bir şekilde.
        
        
          
            me’yusiyet:
          
        
        
          ümitsizlik.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            mücevherat:
          
        
        
          mücevherler, elmas,
        
        
          yakut, zümrüt v.b. süs taşlarıyla
        
        
          süslenmiş ziynet eşyaları.
        
        
          
            müddet:
          
        
        
          süre, zaman.
        
        
          
            ruhî:
          
        
        
          ruha ait, ruhla ilgili.
        
        
          
            sarf:
          
        
        
          harcama.
        
        
          
            sebebiyet:
          
        
        
          sebep olma, icap ettir-
        
        
          me, gerektirme.
        
        
          
            sermaye:
          
        
        
          ana para.
        
        
          
            sermaye-i hayat:
          
        
        
          hayat sermaye-
        
        
          si.
        
        
          
            sure:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
        
        
          114 bölümden her biri.
        
        
          
            terbiye:
          
        
        
          eğitim; iyi ahlak, saygı ve
        
        
          edep öğrenme.
        
        
          
            tesellidarâne:
          
        
        
          teselli ederek, te-
        
        
          selli edene yakışır şekilde.
        
        
          
            zeval:
          
        
        
          sona erme, yok olma, ölme.
        
        
          
            ahlâk:
          
        
        
          huylar, tabiatlar.
        
        
          
            akis:
          
        
        
          ters, zıt.
        
        
          
            bâkî:
          
        
        
          ebedî, daimî, sürekli ve
        
        
          kalıcı olan.
        
        
          
            bazen:
          
        
        
          zaman zaman, ara sıra,
        
        
          her zaman değil.
        
        
          
            ceza:
          
        
        
          karşılık, azap.
        
        
          
            ebedî:
          
        
        
          sonu olmayan, daimî,
        
        
          sürekli.
        
        
          
            fânî:
          
        
        
          ölümlü, geçici.
        
        
          
            farz:
          
        
        
          kesin yapılması gerekli
        
        
          olan; İslâmiyette kesin olarak
        
        
          yapılması gereken emir.
        
        
          
            Hâlık:
          
        
        
          yoktan yaratan, her şe-
        
        
          yi yoktan var eden, yaratıcı;
        
        
          Allah.
        
        
          
            hasaret:
          
        
        
          hasar, zarar, ziyan.
        
        
          
            hayat-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya
        
        
          ait olan hayat.
        
        
          
            hayat-ı uhreviye:
          
        
        
          uhrevî ha-
        
        
          yat, ahirete ait olan hayat.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli sebep.
        
        
          
            hilâf-ı akıl:
          
        
        
          akla ters, akıl dışı.
        
        
          
            hükmüne:
          
        
        
          yerine, değerine.
        
        
          
            ihsan:
          
        
        
          bağışlama, ikram etme,
        
        
          lütuf.
        
        
          
            ikramiye:
          
        
        
          piyangodan çıkan
        
        
          şey.
        
        
          
            imtihan:
          
        
        
          deneme, sınama; Al-
        
        
          lah’ın çeşitli şekillerde kullarını
        
        
          denemesi.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          açıkça ortaya koyma, bir
        
        
          konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
        
        
          anlatma.
        
        
          
            kâfî:
          
        
        
          yeter, kâfi gelir.
        
        
          
            kalbî:
          
        
        
          kalple ilgili, kalbe ait.
        
        
          
            kefareten:
          
        
        
          kefaret ile, kendisi
        
        
          ile günah örtülen veya gideri-
        
        
          len şey ile.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bazı
        
        
          yönden.