Bu arada Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla, savcı tarafından temyiz
        
        
          edilen Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararını onayladı. 1946 yılından itibaren Isparta ve
        
        
          İnebolu’da Risale-i Nur’lar teksir edilmeye başlanmış ve 1947 yılında, haccın sınırlı da olsa serbest
        
        
          bırakılmasıyla, Nurların İslâm âlemine yayılması sağlanmıştı. Yeni yazı ile teksir edilen Asa-yıMûsa ve
        
        
          baskısı yapılan GençlikRehberi gibi risaleler Hristiyan misyonerlere verilmiş ve Risale-i Nurlar Amerika’ya
        
        
          kadar gönderilmişti.
        
        
          Bu tür gelişmelerden duyulan rahatsızlıkla, 17 Ocak 1948 günü Said Nursî ve Risale-i Nur Talebeleri
        
        
          Afyon Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildi. Denizli Mahkemesinde gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde
        
        
          olma, inkılâpları kabul etmeme, Mustafa Kemal’i tahkir, v.b. gibi iddialarla yargılanıp beraat kararı
        
        
          almalarına rağmen, Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde de aynı iddialarla yargılandılar. Said Nursî, Afyon
        
        
          Cezaevinin bütün ağır ve zor şartlarına rağmen, On Dördüncü ve On Beşinci Şuaları burada yazarak
        
        
          Risale-i Nurların telifini tamamladı.
        
        
          Mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursî hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Temyiz
        
        
          edilen kararı Yargıtay, Bediüzzaman’ın lehine bozdu. Ancak, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı
        
        
          uzatarak, 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağlayıp 20 Eylül 1949’da serbest bıraktı. 72 gün
        
        
          Afyon’da polis kontrolünde iskâna tâbi tutulup, ancak 28 Aralık 1949 tarihinde mecburî ikamet yeri
        
        
          Emirdağ’a dönebildi.
        
        
          Bediüzzaman, 14 Mayıs 1950’de başlayan çok partili dönemi, 23 Ağustos 1953’e kadar kaldığı
        
        
          Emirdağ’da karşılamıştı. Türkiye’de 27 yıl aradan sonra yeniden başlayan demokratikleşme dönemini
        
        
          büyük bir sevinç ve ümitle karşılayan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte Demokratlara çok önemli bir
        
        
          destek sağladı. Toplumun iç dinamiklerine ve bünyesine uygun değişiklikleri teşvik eden Bediüzzaman,
        
        
          hayatının sonuna kadar Demokratlardan ve demokrasiden yana olan tavrını korudu. 1952 yılında
        
        
          İstanbul’da, GençlikRehberi adlı kitabı hakkında Bediüzzaman’a bir dava daha açıldı. 5 Mart 1952’de
        
        
          yapılan son duruşmada, dava konusu kitabın 1944 yılında Denizli Mahkemesinden beraat kararı aldığı
        
        
          ve bu kararın da Yargıtayca onaylanmış olduğu anlaşıldığından, men-i muhakeme kararı verilerek dava
        
        
          sonuca bağlandı. Ardından, Said Nursî Emirdağ’a döndü.
        
        
          Daha sonra 1953 yılı başlarında İstanbul’a gelen Bediüzzaman, Fener Rum Patrikhanesini de ziyaret
        
        
          etti. Patrik Athenagoras ile görüşmesinde Hz. Muhammed’in (
        
        
          ASM
        
        
          ) peygamberliğini, Kur’ân-ı Kerîm’in
        
        
          de Allah’ın kitabı olduğunu kabul etmeleri hâlinde, Hrıstiyanları kastederek, ehl-i necat olacaklarını
        
        
          bildirdi.
        
        
          23 Ağustos 1953’te yerleşmek üzere geldiği Isparta’da açılan bir davanın daha sorgu hâkimliğinde
        
        
          iken reddedilmesi ile Bediüzzaman’la ilgili mahkemeler devri kapandı.
        
        
          Bu arada biyografisi talebeleri tarafından kaleme alındı; Bediüzzaman tarafından düzeltmeler
        
        
          yapılarak Tarihçe-iHayat ismi ile Risale-i Nur Külliyatına dâhil edildi.
        
        
          Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını ziyaretle geçiriyor, gittiği yerlerde talebelerine dersler
        
        
          yapıyordu. Takvimler 21 Mart 1960 tarihini gösterirken, ağır hasta bir vaziyette, yanındaki talebeleriyle
        
        
          Urfa’ya gitti. Seksen iki yıllık ömrünü 23 Mart 1960 günü İpek Palas Oteli 27 numaralı odada sabaha
        
        
          karşı tamamladı.
        
        
          Ömrü boyunca verdiği iman ve hürriyet mücadelesi yüzünden baskı altında kalan Bediüzzaman, 27
        
        
          Mayıs 1960’daki hükümet darbesinden sonra kabrinde de rahat bırakılmadı. Halilürrahman Dergâhına
        
        
          defnedilen naaşı, 12 Temmuz 1960 gecesi kabrinden alınarak Isparta-Afyon civarında kimsenin
        
        
          bilmediği bir mezara defnedildi.
        
        
          Dayanılması güç baskılara maruz bırakılmasına rağmen, hayat tarzıyla bir destan yazan
        
        
          Bediüzzaman, arkasında miras olarak Kur’ân’ın çağa dersi ve mesajı olan Risale-i Nur Külliyatı ile
        
        
          milyonlarca Nur Talebesini bıraktı.
        
        
          n
        
        
          Biyografi
        
        
          
            | 14 | AsA-yı MûsA