arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye
        
        
          kadar cereyan eden rububiyetinin derece-i haşmetini ve
        
        
          gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icat
        
        
          eden, hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en
        
        
          büyük bir şeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kud-
        
        
          retinin derece-i azametini icma ile, ittifak ile ilân ve ih-
        
        
          bar ve ispat ediyorlar.
        
        
          Hem nasıl ki, bu kâinatı, zîruha, hususan insana
        
        
          mükemmel bir saray hükmüne getiren ve Cenneti ve sa-
        
        
          adet-i ebediyeyi cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zî-
        
        
          hayatı unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve talti-
        
        
          fine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan tâ
        
        
          seyyarata kadar bütün enva-ı mahlûkatı emirlerine itaat
        
        
          ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz
        
        
          vüs’atini haber vererek, mu’cizat ve hüccetleriyle ispat
        
        
          ederler. öyle de, kâinatı, eczaları adedince risaleler için-
        
        
          de bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve levh-i
        
        
          Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübin ve kitab-ı Mübin-
        
        
          de, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip ya-
        
        
          zan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristele-
        
        
          rini ve programlarını ve zîşuurun başlarında, bütün kuv-
        
        
          ve-i hafızalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız
        
        
          muntazaman yazdıran ilminin her şeye ihatasına ve her
        
        
          bir mevcuda çok hikmetleri takan, hatta her bir ağaçta
        
        
          meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve her bir zîhayat-
        
        
          ta azaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince masla-
        
        
          hatları takip eden, hatta insanın lisanını çok vazifelerde
        
        
          tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince,
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            s
          
        
        
          
            ekizinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 339 |
          
        
        
          3. Şua / mÜnaCaT
        
        
          vanı.
        
        
          
            itaat ettirmek:
          
        
        
          emre uydurmak.
        
        
          
            ittifak:
          
        
        
          birleşme, uyuşma.
        
        
          
            keramat:
          
        
        
          kerametler, Allah’ın velî
        
        
          kullarında görülen olağanüstü hâl
        
        
          ve hareketler.
        
        
          
            kitab-ı kebir:
          
        
        
          büyük kitap.
        
        
          
            Kitab-ı Mübin:
          
        
        
          her hangi bir şeyin
        
        
          yaratıcının ilmindeki plan ve prog-
        
        
          rama göre gerçekleşme, vücut
        
        
          bulması kaydı.
        
        
          
            Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan:
          
        
        
          açıkla-
        
        
          malarıyla akılları benzerini yap-
        
        
          maktan âciz bırakan Kur’ân.
        
        
          
            kuvve-i hafıza:
          
        
        
          ezberleme kabili-
        
        
          yeti; hafıza duygusu.
        
        
          
            Levh-i Mahfuz:
          
        
        
          olmuş ve olacak
        
        
          her şeyin bütün ayrıntılarıyla ya-
        
        
          zıldığı kader levhası.
        
        
          
            maslahat:
          
        
        
          fayda, yarar, iyilik.
        
        
          
            mesail-i imaniye:
          
        
        
          imanî mesele-
        
        
          ler.
        
        
          
            mesele-i kudsiye:
          
        
        
          kutsal mesele.
        
        
          
            mevcut:
          
        
        
          vücut sahibi, varlık.
        
        
          
            mu’cizat:
          
        
        
          mu’cizeler, Peygamber-
        
        
          ler tarafından ortaya konulan ola-
        
        
          ğanüstü hâl ve hareketler.
        
        
          
            mu’cizat-ı bâhire:
          
        
        
          apaçık mu’cize-
        
        
          ler.
        
        
          
            muntazaman:
          
        
        
          düzenli olarak.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          şefkat ve merhamet et-
        
        
          me, acıma, esirgeme.
        
        
          
            Resul-i Ekrem:
          
        
        
          çok cömert, kerîm
        
        
          olan peygamber, Hz. Muhammed
        
        
          (asm).
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın her za-
        
        
          man, her yerde ve her varlığa
        
        
          muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
        
        
          onları yetiştirmesi ve idare etmesi.
        
        
          
            saadet-i ebediye:
          
        
        
          sonsuz mutlu-
        
        
          luk; Cennet hayatı.
        
        
          
            sergüzeşt:
          
        
        
          başa gelen hâller, ma-
        
        
          ceralar.
        
        
          
            seyyarat:
          
        
        
          gezegenler.
        
        
          
            sıddıkîn:
          
        
        
          samimiyetle iman edip
        
        
          bunun gereğini tam olarak yerine
        
        
          getirenler.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahitlik, tanıklık.
        
        
          
            taam:
          
        
        
          yiyecek, gıda maddesi.
        
        
          
            takip etmek:
          
        
        
          gütmek, izlemek.
        
        
          
            taltif:
          
        
        
          iyilikle gönül alma, gönül
        
        
          okşama.
        
        
          
            tatmin:
          
        
        
          doyurma, ihtiyacını karşı-
        
        
          lama.
        
        
          
            tavzif:
          
        
        
          vazifelendirme, görevlen-
        
        
          dirme.
        
        
          
            teshir:
          
        
        
          boyun eğdirme, itaat ettir-
        
        
          me.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          birlik.
        
        
          
            vücub-i vücut:
          
        
        
          varlığı zorunlu, ge-
        
        
          rekli ve şart olmak.
        
        
          
            vüs’at:
          
        
        
          genişlik.
        
        
          
            zerrat:
          
        
        
          zerreler, atomlar.
        
        
          
            zîhayat:
          
        
        
          hayat sahibi, canlı.
        
        
          
            zîruh:
          
        
        
          ruh sahibi.
        
        
          
            zîşuur:
          
        
        
          şuur sahibi, şuurlu.
        
        
          
            âciz:
          
        
        
          güçsüz.
        
        
          
            asfiya:
          
        
        
          Peygamberimizin yo-
        
        
          lundan giden, onun gayelerini
        
        
          hayata geçirmeye çalışan, ke-
        
        
          malât ve takva sahibi âlimler.
        
        
          
            ayet-i tevhidiye-i kàtıa:
          
        
        
          Al-
        
        
          lah’ın birliğini gösteren kesin
        
        
          ayeti, delili.
        
        
          
            delâlet:
          
        
        
          delil olma, gösterme.
        
        
          
            derece-i azamet:
          
        
        
          büyüklüğün
        
        
          derecesi.
        
        
          
            derece-i haşmet:
          
        
        
          büyüklük
        
        
          ve ihtişamın derecesi.
        
        
          
            ecza:
          
        
        
          cüzler, parçalar.
        
        
          
            ehadiyet:
          
        
        
          Allah’ın her bir şey-
        
        
          de birliğini göstermesi.
        
        
          
            enbiya:
          
        
        
          peygamberler.
        
        
          
            enva-ı mahlûkat:
          
        
        
          yaratıkların
        
        
          türleri, çeşitleri; çeşit çeşit ya-
        
        
          ratıklar.
        
        
          
            esma:
          
        
        
          isimler, adlar.
        
        
          
            fihriste:
          
        
        
          bir şeyin içinde nele-
        
        
          rin bulunduğunu sırayla gös-
        
        
          teren liste.
        
        
          
            hakikat-i âliye:
          
        
        
          yüce ve yük-
        
        
          sek hakikat.
        
        
          
            hâkimiyet:
          
        
        
          hükmediş, kontrol
        
        
          ve emir altında bulundurma,
        
        
          itaat ettirme.
        
        
          
            hakkaniyet:
          
        
        
          haktan ve doğru-
        
        
          luktan ayrılmamak.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          yüksek bilgi; gayeli,
        
        
          faydalı, anlamlı, yerli yerinde iş
        
        
          görme.
        
        
          
            hulâsatü’l-hulâsa:
          
        
        
          özünün
        
        
          özü.
        
        
          
            hüceyrat:
          
        
        
          hücreler.
        
        
          
            icma:
          
        
        
          fikir birliği.
        
        
          
            ihata:
          
        
        
          kuşatma, sarma.
        
        
          
            ihzar etmek:
          
        
        
          hazırlamak.
        
        
          
            İmam-ı Mübin:
          
        
        
          gayp âlemine;
        
        
          yani geçmiş ve geleceğe ba-
        
        
          kan, görünen vücuda değil; as-
        
        
          la, nesle ve köke ve tohuma
        
        
          bakan İlâhî emrin bir nevi ün-