bir mecazî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve
        
        
          hayvanatta olduğu gibi, başka menfaatler ve sair galip
        
        
          hisler, o hürmet ve merhameti mağlûp edip, o dünya
        
        
          cennetini cehenneme çevirir.
        
        
          İşte, iman-ı haşrînin yüzer neticesinden birisi, hayat-ı
        
        
          içtimaiye-i insaniyeye taallûk eder. Ve bu tek neticenin
        
        
          de yüzer cihetinden ve faydalarından mezkûr dört delile,
        
        
          sairleri kıyas edilse, anlaşılır ki, hakikat-i haşriyenin ta-
        
        
          hakkuku ve vukuu, insaniyetin ulvî hakikati ve küllî hace-
        
        
          ti derecesinde kat’îdir. Belki, insanın midesindeki ihtiya-
        
        
          cın vücudu, taamların vücuduna delâlet ve şahadetinden
        
        
          daha zahirdir ve daha ziyade tahakkukunu bildirir. Ve
        
        
          eğer, bu hakikat-i haşriyenin neticeleri, insaniyetten çık-
        
        
          sa, o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayattar olan insa-
        
        
          niyet mahiyeti, murdar ve mikrop yuvası bir lâşe hükmü-
        
        
          ne sukut edeceğini ispat eder. Beşerin idare ve ahlâk ve
        
        
          içtimaiyatı ile çok alâkadar olan içtimaiyyun ve siyasiy-
        
        
          yun ve ahlâkiyyunun kulakları çınlasın. gelsinler; bu boş-
        
        
          luğu ne ile doldurabilirler? Ve bu derin yaraları ne ile te-
        
        
          davi edebilirler?
        
        
          
            İKİNCİ NOKTA:
          
        
        
          Hakikat-i haşriyenin hadsiz bürhanla-
        
        
          rından, sair erkân-ı imaniyeden gelen şahadetlerin hülâ-
        
        
          sasından çıkan bir bürhanı, gayet muhtasar bir surette
        
        
          beyan eder. Şöyle ki:
        
        
          Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risale-
        
        
          tine delâlet eden bütün mu’cizeleri ve bütün delâil-i
        
        
          nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden,
        
        
          hakikat-i haşriyenin tahakkukuna şahadet ederek ispat
        
        
          
            ahlâk:
          
        
        
          huylar.
        
        
          
            ahlâkiyyun:
          
        
        
          ahlâk bilimcileri.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili.
        
        
          
            beşer:
          
        
        
          insan.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            delâil-i nübüvvet:
          
        
        
          peygamberlik
        
        
          delilleri.
        
        
          
            delâlet:
          
        
        
          delil olma, gösterme.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          davayı, ispata yarayan şey.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem.
        
        
          
            erkân-ı imaniye:
          
        
        
          imana ait esas-
        
        
          lar.
        
        
          
            galip:
          
        
        
          üstün gelen.
        
        
          
            hacet:
          
        
        
          ihtiyaç.
        
        
          
            hakikat-ı haşriye:
          
        
        
          haşir gerçeği.
        
        
          
            hakkaniyet:
          
        
        
          doğruluk.
        
        
          
            hayat-ı içtimaiye-i insaniye:
          
        
        
          in-
        
        
          sanın sosyal hayatı.
        
        
          
            hayattar:
          
        
        
          canlı, yaşayan.
        
        
          
            his:
          
        
        
          duygu.
        
        
          
            hülâsa:
          
        
        
          kısaca.
        
        
          
            hürmet:
          
        
        
          saygı.
        
        
          
            içtimaiyat:
          
        
        
          sosyal hayat.
        
        
          
            içtimaiyyun:
          
        
        
          sosyologlar.
        
        
          
            iman-ı haşrî:
          
        
        
          dirilmeye iman.
        
        
          
            insaniyet:
          
        
        
          insanlık.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          kanıt.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin.
        
        
          
            kıyas:
          
        
        
          karşılaştırma, oranlama.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          büyük, kapsamlı.
        
        
          
            lâşe:
          
        
        
          leş.
        
        
          
            mağlûp:
          
        
        
          yenilmiş.
        
        
          
            mahiyet:
          
        
        
          özellik, esas.
        
        
          
            mecazî:
          
        
        
          gerçek olmayan.
        
        
          
            merhamet:
          
        
        
          acımak, şefkat
        
        
          göstermek.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          adı geçen.
        
        
          
            mikrop:
          
        
        
          çıplak gözle görülme-
        
        
          si mümkün olmayan canlılar,
        
        
          bakteri.
        
        
          
            mu’cize:
          
        
        
          bir benzerini yapma
        
        
          konusunda başkalarını âciz bı-
        
        
          rakan olağanüstü şey.
        
        
          
            murdar:
          
        
        
          pis, kirli.
        
        
          
            risalet:
          
        
        
          peygamberlik.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahit olma, şahitlik,
        
        
          tanıklık.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer.
        
        
          
            siyasiyyun:
          
        
        
          siyasîler.
        
        
          
            sukut:
          
        
        
          düşme, düşüş.
        
        
          
            sun’î:
          
        
        
          uydurma, sahte.
        
        
          
            taallûk:
          
        
        
          ilgilendirme.
        
        
          
            taam:
          
        
        
          yiyecek, aş.
        
        
          
            tahakkuk:
          
        
        
          doğruluk, gerçek-
        
        
          leşme, meydana gelme.
        
        
          
            tedavi:
          
        
        
          iyileştirme.
        
        
          
            ulvî:
          
        
        
          yüksek, yüce.
        
        
          
            vuku:
          
        
        
          meydana çıkma, olma.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, belli.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok.
        
        
          dokuZunCu ŞuaIn mukaddimesi
        
        
          
            | 350 |
          
        
        
          
            D
          
        
        
          
            okuzuncu
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA