Bu bahsin münasebetiyle, risale-i
        
        
          Münacat
        
        
          ’ın ahirin-
        
        
          de,
        
        
          
            (1)
          
        
        
          p
        
        
          ôp
        
        
          N'
        
        
          ’r
        
        
          G p
        
        
          ? r
        
        
          ƒn
        
        
          «r
        
        
          dÉp
        
        
          H l
        
        
          ¿Én
        
        
          Á/
        
        
          G
        
        
          rüknüne sair rükünlerin, hususan
        
        
          rüsul ve kütübün şahadetini münacat suretinde zikredilen
        
        
          pek kuvvetli ve hülâsalı ve bütün evhamları izale eden bir
        
        
          hüccet-i haşriye, aynen buraya giriyor. Şöyle ki:
        
        
          Müna-
        
        
          cat’
        
        
          ta demiş:
        
        
          Ey Rabb-i Rahîm’im!
        
        
          resul-i ekreminin talimiyle ve kur’ân-ı Hakîm’in der-
        
        
          siyle anladım ki, başta kur’ân ve resul-i ekremin olarak
        
        
          bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler, bu dünyada
        
        
          ve her tarafta numuneleri görülen celâlli ve cemalli isim-
        
        
          lerinin tecellileri, daha parlak bir surette ebedülâbâdda
        
        
          devam edeceğine ve bu fânî âlemde rahîmâne cilveleri,
        
        
          numuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şaşaalı bir
        
        
          tarzda dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu kısa
        
        
          hayat-ı dünyeviyede onları zevk ile gören ve muhabbet
        
        
          ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlerine
        
        
          ve beraber bulunmalarına icma ve ittifak ile şahadet ve
        
        
          delâlet ve işaret ederler.
        
        
          Hem, yüzer mu’cizat-ı bâhirelerine ve âyât-ı kàtıaları-
        
        
          na istinaden, başta resul-i ekrem ve kur’ân-ı Hakîm’in
        
        
          olarak, bütün nuranî ruhların sahipleri olan peygamber-
        
        
          ler ve bütün münevver kalplerin kutupları olan velîler  bü-
        
        
          tün keskin ve nurlu akılların madenleri olan sıddıkînler bü-
        
        
          tün suhuf-i semaviyede ve kütüb-i mukaddesede senin
        
        
          çok tekrar ile ettiğin binler vaatlerine ve tehditlerine isti-
        
        
          naden, hem senin kudret ve rahmet ve inayet ve
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            D
          
        
        
          
            okuzuncu
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 353 |
          
        
        
          dokuZunCu ŞuaIn mukaddimesi
        
        
          mu’cizeler.
        
        
          
            muhabbet:
          
        
        
          sevgi.
        
        
          
            mukaddes:
          
        
        
          mübarek.
        
        
          
            münacat:
          
        
        
          yalvarma, Allah’a yalva-
        
        
          rış, dua, yakarış.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          ilişki, bağlantı.
        
        
          
            münevver:
          
        
        
          nurlanmış.
        
        
          
            müşahede:
          
        
        
          gözle görme.
        
        
          
            müştak:
          
        
        
          arzulu, âşık.
        
        
          
            numune:
          
        
        
          örnek, misal.
        
        
          
            nuranî:
          
        
        
          nurlu.
        
        
          
            Rabb-i Rahîm:
          
        
        
          sonsuz şefkat ve
        
        
          merhamet sahibi olan Cenab-ı
        
        
          Hak.
        
        
          
            rahîmâne:
          
        
        
          şefkatle, merhametle.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          acıma, merhamet etme.
        
        
          
            refakat:
          
        
        
          arkadaşlık.
        
        
          
            Resul-i Ekrem:
          
        
        
          çok cömert, kerîm
        
        
          olan peygamber, Hz. Muhammed
        
        
          (asm).
        
        
          
            risale-i Münacat:
          
        
        
          Münacat risalesi.
        
        
          
            rükün:
          
        
        
          inanç esasları.
        
        
          
            rüsul:
          
        
        
          peygamberler.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahitlik, tanıklık.
        
        
          
            şaşaa:
          
        
        
          gösteriş.
        
        
          
            sıddıkîn:
          
        
        
          samimiyetle Allah ve
        
        
          peygambere iman etmiş olanlar.
        
        
          
            suhuf-i semaviye:
          
        
        
          semavî sayfa-
        
        
          lar.
        
        
          
            talim:
          
        
        
          öğretme.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim.
        
        
          
            tecelli:
          
        
        
          yansıma.
        
        
          
            tehdit:
          
        
        
          gözdağı verme.
        
        
          
            vaat:
          
        
        
          söz verme.
        
        
          
            velî:
          
        
        
          Allah dostu, evliya.
        
        
          
            zevk:
          
        
        
          tatma.
        
        
          
            zikir:
          
        
        
          anılma.
        
        
          
            âyât-ı kàtıa:
          
        
        
          kesin deliller.
        
        
          
            beka:
          
        
        
          ebedîlik, devamlılık.
        
        
          
            celâl:
          
        
        
          haşmet, heybet, yücelik.
        
        
          
            cemal:
          
        
        
          güzellik, merhamet.
        
        
          
            dâr-ı saadet:
          
        
        
          saadet yeri, Cen-
        
        
          net.
        
        
          
            delâlet:
          
        
        
          işaret.
        
        
          
            ebed:
          
        
        
          sonsuzluk, daîmilik.
        
        
          
            ebedülâbâd:
          
        
        
          sonsuzların son-
        
        
          suzu.
        
        
          
            evham:
          
        
        
          zanlar, kuşkular.
        
        
          
            fânî:
          
        
        
          ölümlü.
        
        
          
            hayat-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya
        
        
          ait olan hayat.
        
        
          
            hüccet-i haşriye:
          
        
        
          haşrin delili.
        
        
          
            hülâsa:
          
        
        
          kısaca.
        
        
          
            icma:
          
        
        
          fikir birliği.
        
        
          
            ihsanat:
          
        
        
          ihsanlar.
        
        
          
            inayet:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            istimrar:
          
        
        
          uzayıp gitme.
        
        
          
            istinaden:
          
        
        
          dayanarak.
        
        
          
            ittifak:
          
        
        
          birleşme, birlik.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          yok etme, giderilme.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet.
        
        
          
            Kur’ân-ı Hakîm:
          
        
        
          her ayet ve
        
        
          suresinde sayısız hikmet ve
        
        
          faydalar bulunan Kur’ân.
        
        
          
            kütüb-i mukaddese:
          
        
        
          mukad-
        
        
          des kitaplar (Tevrat, Zebur, İn-
        
        
          cil ve Kur’ân-ı Kerîm).
        
        
          
            kütüp:
          
        
        
          kitaplar.
        
        
          
            kutup:
          
        
        
          önder, rehber.
        
        
          
            mu’cizat-ı bâhire:
          
        
        
          apaçık
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ahiret gününe iman etmek.