Emirdağ Lâhikası - page 153

Œ
48
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Camide az görüştük; lüzumlu bazı şeyler söyleyece-
ğim, hatırında kalsın.
Evve l â:
Bedre’deki yüz senelik vazifeyi on sene zar-
fında gören sabri kardeşimizin samîmi dostları olan
Hakkı, Hulûsî,
(
°
)
, Mehmed ve Barla’da Şamlı süley-
man, Bahri gibi kıymettar kardeşlerimize benim tarafım-
dan çok selâm ediyorum.
Sani yen:
küçük Ali’nin büyük kardeşi mübarek
Mustafa’nın Abdurrahman’dan irsiyet aldığı vazifesini,
kahraman kardeşi ve mübarek mahdumu o vazifeyi ta-
mamıyla görüyorlar. onun vazifesi ve hizmeti devam
ediyor; merak etmesin. Hafız Mustafa, elhak merhum
Hafız Ali’nin zamanında onunla beraber ektikleri nuranî
tohumların çok mübarek mahsülâtı var.
Hem, Hafız Ali’nin (
rH
) vefatından sonra hapiste
onun yerinde bana hizmeti, her vakit onu, benim hatırı-
ma getiriyor. Merhum lütfi’nin ehemmiyetli vârislerin-
den Abdullah Çavuş, kahraman tahirî ile, Atabey’i nurs
karyem hükmüne getirmişler. İslâmköylü Abdullah, Ha-
fız Ali (
rH
) zamanında risale-i nur’a çok hizmet etmiş.
onlara umumen selâm ediyorum. Mübarek tahirî’nin
küçücük bir Medrese-i nuriye hükmünde hanesindeki
mübareklere dua ediyorum. Yeni bir Hafız Ali (
rH
)
Emirdağ Lâhikası – ı | 153 |
zarfında:
süresince.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam
doğrusu; doğrusu ya.
evvelâ:
öncelikle.
hane:
ev, mesken.
hizmet:
görev, vazife.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
irsiyet:
soydan gelen, soyaçe-
kim, veraset.
karye:
köy.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahdum:
oğul, evlât.
mahsulât:
meyveler, ürünler.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
merak:
endişe.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
umumen:
umumî olarak, bü-
tün olarak.
vâris:
mirasçı.
vazife:
görev.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hak-
kında.).
1...,143,144,145,146,147,148,149,150,151,152 154,155,156,157,158,159,160,161,162,163,...1032
Powered by FlippingBook