Emirdağ Lâhikası - page 216

OlFahr-iCihan,Âl-iAbâhakkıiçin,yâRab.
Hıfzetbiziâfâtvebelâdan,yâNura’l-Envar,Bihakkı
ismike’n-nur!
Âciz,bîçaretalebeniz
HasanFeyzi
(RahmetullahiAleyh)
ì®í
Œ
72
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
gayet ehemmiyetli bir meseleyi –bundan evvel size ic-
malen beyan ettiğim meseleyi– tekrar size söylememe
kuvvetli, manevî bir ihtar aldım. Şöyle ki:
perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar
yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsiz-
liğe alet edip, bize hücumları akim kaldığı; ve risale-i
nur’un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp
daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir
plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü.
o plânların en mühim bir esası, has, sebatkâr kardeş-
lerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkünse risale-i
nur’dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalan-
ları ve desîseleri istimâl ediyorlar ki, Isparta ve havalisi,
gül ve nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve
demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki da-
yanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak
mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
afat:
afetler, büyük belâ ve musi-
betler.
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
âl-i aba:
Hz. Peygamberi ve yakın
akrabasını ifade eden bir terimdir.
Aba ehli beş kişi; Peygamber Efen-
dimizin (asm) kendisiyle beraber
kızı Fatıma, damadı Hz. Ali ve to-
runları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in
üzerini mübarek abasıyla örttü-
ğünden bu isimle anılmaktadırlar.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dair:
alakalı, ilgili.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
evvel:
önce.
Fahr-i Cihan:
cihanın, dünyanın if-
tihar sebebi; kâinatın övüncü, Hz.
Muhammed (asm).
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
| 216 | Emirdağ Lâhikası – ı
gayet:
son derece.
habbe:
su üzerinde olan hava
kabarcıkları.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hıfz:
koruma, muhafaza etme,
himaye etme.
hulûl:
girme, içine sokulma.
icmalen:
kısaltarak, kısaca,
özetle.
idare:
yönetim, memleket iş-
lerinin yürütülmesi.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
istimal:
kullanma.
kubbe:
gökyüzü, sema.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
menfaat:
fayda.
mesele:
konu.
metanet:
metîn olma, daya-
nıklılık; gayret.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
münafıkane:
münafıkça, iki-
yüzlülükle.
ya rab:
Ey Allah’ım!.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
sebatkâr:
sebat eden, sö-
zünde ve kararında duran,
vazgeçmeyen, sebatlı.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
istekli, öğrenici.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
1...,206,207,208,209,210,211,212,213,214,215 217,218,219,220,221,222,223,224,225,226,...1032
Powered by FlippingBook