Emirdağ Lâhikası - page 219

Œ
74
œ
Kardeşlerim!
Şimdi tam tahakkuk etti ki, resmen bana ihanet ve ha-
karet etmek, onunla, teveccüh-i ammeyi hakkımda kır-
mak için gizli bir tedbir kurulmuş. Benim bütün dostları-
mı perde altında soğutmak ve ürkütmeye çalışıyorlar.
Hâlbuki,
Sikke-iTasdîk-iGaybî
onların bütün propagan-
dalarını zirüzeber ediyor.
gerçi böyle dinsizlik hesabına bana olan hakaret, bir
derece beni sıkıyor, eski said’den kalma bazı damarları-
ma dokunuyor. Fakat risale-i nur’un harika fütuhatı ve
şakirtlerinin ehl-i hakikat nazarında ve ruhanî ve melâ-
ikeler yanında hürmet ve merhametle karşılanmaları, be-
nim şahsıma gelen ihanet ve hakaretlerin sivrisinek ka-
nadı kadar ehemmiyeti kalmaz. o bedbaht ehli ihanet,
dindarlık cihetiyle, ehl-i din ve ehl-i ulûmu diniyenin hür-
metini kırmak dine bir ihanet olduğu cihetinde, ruhanî
ve melâikelerin ve ehl-i iman ve ehl-i hakikatın nazarın-
da mel’un olduğu gibi, binden ancak bir iki serserinin ve-
ya zındığın aferinini kazanırlar.
o bedbahtlar bana hakaret etmekle, güya risale-i
nur’un nüfuzunu kırıyor; şahsımı menba zannedip beni
çürütmekle, risale-i nur sukut edecek gibi ahmakane bir
zan ile şahsıma tecavüz oluyor.
Ben de derim: ey bana dinsizlik hesabına ihanet ve
hakaret eden bedbahtlar! kat’iyen size haber veriyorum,
Emirdağ Lâhikası – ı | 219 |
rına tanıtmak, benimsetmek ama-
cını güden ve çeşitli vasıtalarla ya-
pılan faaliyet.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruhanî:
ruha ait, ruh ile ilgili.
serseri:
gayesiz, hedefsiz; öteden
beri başıboş olan.
sükût:
değerden düşme, değerini
yitirme; susma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahakkuk:
gerçekleşme, olma; de-
lil ile ispat edilme, kesinleşme.
tecavüz:
saldırma.
tedbir:
idare etme; önlem, çare.
teveccüh-i amme:
genel tevec-
cüh, umumun, herkesin, halkın
yönelişi.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmetme.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
zirüzeber:
altüst, karmakarışık,
darmadağın.
aferin:
övgü ve beğenme bil-
dirir; alkış, yaşa, var ol.
ahmakane:
ahmakçasına,
akılsızca.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
cihet:
yön.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i din:
dindar, dinine bağlı,
dindar olanlar.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah
adamı.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i ulûm-i diniye:
dinî ilim-
lerle meşgul olanlar.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
gerçi:
her ne kadar...
güya:
sanki.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakaret:
saygı göstermeme,
alçak görme, aşağılama.
harika:
olağanüstü.
hürmet:
saygı.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
melâike:
melekler.
mel’un:
lânetlenmiş, kötülen-
miş.
menba:
kaynak.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
nazar:
bakış, nezdinde.
nüfuz:
söz geçirme, hüküm
sahibi olma.
propaganda:
bir inanç, dü-
şünce, doktrin vb. ni başkala-
1...,209,210,211,212,213,214,215,216,217,218 220,221,222,223,224,225,226,227,228,229,...1032
Powered by FlippingBook