Emirdağ Lâhikası - page 76

Œ
15
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Hizbü’l-kur’ânü’l-Muazzam’ın hem fevkalâde ehem-
miyeti, hem faydaları, hem okumasında hiçbir vesvese-
nin gelmemesi, hem bütün kur’ân’ın en sevaplı ayetleri-
nin ihtivası, hem risale-i nuriyenin bütün esaslarını ve
hakikatlerini cem etmesi, hem herkese, hususan her va-
kit bütün kur’ân’ı okumaya fırsat bulamayan ve hafız ol-
mayanlara tamam kur’ân’ın bir numune-i kudsîsi, hem
tamam kur’ân’ın tevafuklu tab’ında bir misal-i musağ-
ğarı ve müjdecisi, hem maddî ve lâfzî ve manevî parlak
bir i’caz göstermesi gibi pekçok hasiyetleri var ve bu şu-
hur-i mübarekedeki pekçok bereketlere ve nurlara ve se-
vaplara medardır ve onun tab’ına ve neşrine çalışmışla-
ra çok büyük hayırlar kazandırır.
risale-i nur’un iki parlak ve kudsî istinat noktası ve
âb-ı hayat çeşmesi olan
(1)
o
án
µp
Ä'
`?n
ªr
dGn
h n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ o
¬s
fn
G *G n
óp
¡n
°T
(ilâahir) ayetiyle
(2)
p
?r
?o
ªr
dG n
?p
dÉn
e r
ºo
¡
s
?dG p
?o
b
(ilâahir) ayeti, her
nasılsa sehven, sure-i Âl-i İmran’dan alınan ayetlerde
yazılmamışlar. o iki ayeti de yazıp içine koyunuz.
Bu günlerde on ikinci sahifeyi okurken birden
(3)
p
QÉs
ædG n
øp
e p
?n
Ør
°Sn
’r
G p
?r
Qs
ódG »p
a n
Ú/
?p
aÉn
æo
ªr
dG s
¿p
G
ayeti gözüme iliş-
ti. Makabline baktım.
(4)
! o
¬n
¡r
Ln
h n
ºn
?°r
Sn
G r
øs
ªp
e Ék
æj/
O o
øn
°ùr
Mn
G r
øn
en
h
âb-ı hayat:
hayat suyu; içene
ebedî hayat verdiğine inanılan ef-
sanevî su, bengisu.
ahir:
son.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bereket:
mübareklik, bolluk, saa-
det.
cem:
toplama, bir araya getirme.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
fevkalâde:
olağanüstü.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hususan:
bilhassa, özellikle.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şeyi
yapmak.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilâ:
son, nihayet, dek, değin, ... ye,
... ye kadar.
istinat:
dayanak.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâfzî:
kelimenin söylenişine ve ya-
pısına ait, onlarla ilgili.
maddî:
madde ile alâkalı.
makabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medar:
sebep, vesile.
misal-i musağğar:
küçültülmüş
örnek, bir şeyin bütün özelliklerini
taşıyan, ondan daha küçük olan
örneği.
neşir:
yayım, yayın.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sahife:
sayfa.
sehven:
yanlışlıkla, yanılarak, ha-
taen.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şuhur-i mübareke:
mübarek
aylar.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tab:
basma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
1.
Allah, kendesinden başka ibadete layık hiçbir ilah bulunmadığını ap açık bildirdi. Buna me-
leklerde şahitlik ettiler. (Al-i İmran Suresi:18.)
2.
De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım!...” (Al-i İmran Suresi:26.)
3.
Münafıklar Cehennemin en alt tabakasındadırlar. (Nisa Suresi: 145.)
4.
Ayetin tamamı şöyledir: Tam bir teslimiyetle Allah’a yönelen, Allah’a ihlasla itaat ve ibadet
ederek batıl dinleri bırakıp İbrahim’in dini olan islama uyan kimseden din yönüyle daha
güzel kim vardır? İbrahim ise Allah’ı dost edinmiştir. (Nisa Suresi: 125.)
| 76 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,66,67,68,69,70,71,72,73,74,75 77,78,79,80,81,82,83,84,85,86,...1032
Powered by FlippingBook