Emirdağ Lâhikası - page 857

gavs-ı Azam’ın bu ihbar-ı gaybiyesi üstadımızın hayatında şim-
di bilfiil görülmüş ki, küçüklüğünde, daha on yaşında iken am-
casının çorbasını içmezdi, minnet altına girmezdi. Ve ders ver-
diği eski talebelerinin maifletini de kendisi deruhte ederdi. Ay-
nen flimdi de elli altmıfl talebesinin tayınlarını vermesi, o gaybî
ihbarın tam tahakkuk ve tezahür ettiğini göstermifltir.
Tahirî, sungur, Ceylân
ì®í
Œ
3 6 6
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
ecel muayyen olmadığı için, benim şiddetli hastalığım
her vakit gelebilir diye, evvelce yazdığım vasiyetnamele-
rimi teyiden bu vasiyetname de şiddetli, dâhilî bir hasta-
lığımdan ihtar edildi. Ben de beyan ediyorum ki:
Benim vefatımdan sonra, benim emaneten elimde bu-
lunan risale-i nur sermayesi, hem mu’cizatlı kur’ân’ımı-
zı tab ettirmek için eskişehir’de muhafaza edilen ser-
maye, o kur’ân’ın tevafukla ve fotoğrafla tab’ına ait.
(2)
Yanımızdaki sermaye ise, risale-i nur’un sermayesidir.
o sermaye, Cenab-ı erhamürrahimîn’e hadsiz şükür
olsun ki, yetmiş küsur sene evvel, o zamanın âdetine
muhalif olarak, kendim fakirliğimle beraber onların
tayınlarını verdiğime bir ihsan ve lütf-i rabbanî olarak, o
zamandan elli altmış sene sonra Cenab-ı erhamürra-
himîn o örfî âdete muhalif kaidemi manevî ve geniş
Emirdağ Lâhikası – ıı | 857 |
lütuf.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
kaide:
kural, esas, düstur.
lütf-i rabbanî:
bütün âlemleri
tedbir ve terbiye eden Allah’ın
lütfu, ihsanı.
maişet:
geçim, geçinme.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
minnet:
bir iyilik karşısında ken-
dini manevî olarak borçlu his-
setme, yük altında kalma.
muayyen:
belirli.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
örfî:
örf ve âdetle ilgili.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sermaye:
varlık, servet, birikim.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
teşekkür.
tab:
kitap basma.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
talebe:
öğrenci.
tayın:
ekmek, erzak, yiyecek.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbi-
rine denk gelme.
teyit:
doğrulama, doğru çıkarma,
destekleme.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vasiyetname:
yazılı vasiyet, bir
kimsenin vasiyetini yazmış olduğu
kâğıt.
vefat:
ölen, ölüm, ölü.
âdet:
görenek, usul, alışkan-
lık.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması
ile, kendi yaparak.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
ina-
yet ve rahmet, yardım ve lütuf
sahiplerinin en merhametlisi
olan, şeref ve azamet sahibi
olan yüce Allah (c.c.).
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile
ilgili.
deruhte:
üstüne alma, yük-
lenme, kendini vazifeli bilme.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm
vakti.
emaneten:
emanet yoluyla,
emanet olarak.
evvel:
önce.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazretle-
rinin namı.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana
ait haber.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
On bin liradır.
1...,847,848,849,850,851,852,853,854,855,856 858,859,860,861,862,863,864,865,866,867,...1032
Powered by FlippingBook