Lem'alar - page 24

rabb-i rahîm’ine ilticakârâne teveccüh edip, onu düşü-
nüp, ona yalvarıp halis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiye-
te riya giremez, halistir. eğer sabretse, musibetin mükâ-
fatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün iba-
det hükmüne geçer. kısacık ömrü uzun bir ömür olur.
Hatta bir kısmı var ki, bir dakikası bir gün ibadet hükmü-
ne geçer. Hatta bir ahiret kardeşim, Muhacir Hafız Ah-
med isminde bir zatın müthiş bir hastalığına ziyade me-
rak ettim. kalbime ihtar edildi: “onu tebrik et. Her bir
dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor.” zaten o zat
sabır içinde şükrediyordu.
üÇüNCü NüKte
Bir iki sözde beyan ettiğimiz gibi, her insan geçmiş ha-
yatını düşünse, kalbine ve lisanına ya “ah” veya “oh” ge-
lir. Yani, ya teessüf eder, ya “elhamdülillâh” der.
teessüfü dedirten, eski zamanın lezaizinin zeval ve fi-
rakından neş’et eden manevî elemlerdir. Çünkü, zeval-i
lezzet elemdir. Bazen muvakkat bir lezzet daimî elem ve-
rir. düşünmek ise o elemi deşiyor, teessüf akıtıyor.
eski hayatında geçirdiği muvakkat âlâmın zevalinden
neş’et eden manevî ve daimî lezzet, “elhamdülillâh” de-
dirtir. Bu fıtrî hâletle beraber, musibetlerin neticesi olan
sevap ve mükâfat-ı uhreviye ve kısa ömrü musibet vasıta-
sıyla uzun bir ömür hükmüne geçmesini düşünse, sabır-
dan ziyade, şükreder,
(1)
p
?n
Ó°s
†dGn
h p
ôr
Ø`o
µ
r
dG …n
ƒ°p
S m
?Én
M pq
?o
c '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
ahiret:
kıyametten sonraki son-
suz hayat yurdu.
âlâm:
elemler, acılar.
beyan etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
daimî:
sürekli, devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılma, doğru yoldan sapma; sap-
kınlık.
elem:
üzüntü, maddî-manevî ıztı-
rap.
elhamdülillâh:
hamd ve şükür
yalnızca Allah’a mahsustur.
fıtrî:
tabiî.
firak:
ayrılık.
hâlet:
hâl, durum.
halis:
samimî, temiz, içten.
hükmüne geçmek:
değerine, ye-
rine geçmek.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yapma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iktiza etme:
gerektirme.
ilticakârâne:
sığınarak.
küfür: Allah’ın varlık ve birliğine
inanmama, inançsızlık.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
lezzet:
zevk, haz.
lisan:
dil.
manevî:
madde dışı olan; ruh ve
kalb noktasından; mana ile ilgili.
meşhur:
ünlü, bilinen.
musibet:
felâket, büyük sıkıntı.
muvakkat:
geçici.
mükâfat:
ödül.
mükâfat-ı uhreviye:
ahirette
verilecek olan ödül.
müthiş:
dehşetli, korkunç.
neş’et etme:
meydana gelme,
oluşma.
netice:
sonuç.
nükte:
derin ve ince manalı
söz .
ömür:
hayat.
rabb-i rahîm:
yarattıklarına
karşı şefkat ve merhamet sa-
hibi olan Allah.
riya:
yalandan gösteriş, iki
yüzlülük.
sabır:
sabır, telâş gösterme-
den Allah’a güvenip, sıkıntıla-
ra göğüs germe.
sabretme:
sıkıntılara karşı te-
lâş göstermeden göğüs ger-
me, dayanma.
sevap:
mükâfat, ödül.
şükür:
minnettarlık ifade et-
me, teşekkür.
tebrik:
kutlama.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
teveccüh etme:
yönelme.
ubudiyet:
kulluk.
vasıta:
aracılık.
zat:
şahıs, kişi.
zeval:
sona erme, yok olma.
zeval-i lezzet:
lezzetin sona
ermesi.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Küfür ve dalâletin dışında her türlü hâl için Allah’a hamd olsun. (Feyzü’l-Kadir, 1:368, 662.)
i
kinci
l
em
a
| 24 | Lem’aLar
1...,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23 25,26,27,28,29,30,31,32,33,34,...1406
Powered by FlippingBook