Mektubat - page 180

(1)
»/
H Ék
bƒo
ëo
d »/
àr
«n
H p
?r
gn
G o
?s
hn
G p
âr
fn
G
deyip, “Âl-i Beytimden her-
kesten evvel vefat edip, bana iltihak edeceksin” diye söy-
lemiş. Altı ay sonra, haber verdiği gibi aynen zuhur et-
miş.
• Hem ebu zer’e ferman etmiş:
(2)
n
?n
ór
Mn
h o
äƒo
ªn
Jn
h n
?n
ór
Mn
h ¢o
û«/
©n
Jn
h Én
æo
g r
øp
e o
ên
ôr
îo
à°n
S
deyip,
Medine’den nefyedilip, yalnız hayat geçirip, yalnız bir
sahrada vefat edeceğini haber vermiş. Yirmi sene sonra,
haber verdiği gibi çıkmış.
• Hem, enes ibni Malik’in halası olan ümmü Ha-
ram’ın hanesinde uykudan kalkmış, tebessüm edip fer-
man etmiş:
(3)
p
Is
ôp
°Sn
’r
G n
¤n
Y p
?ƒo
?o
Ÿr
Én
c p
ôr
ën
Ñr
dG ?p
a n
¿h o
õr
¨n
j »/
às
eo
G o
âr
jn
Gn
Q
ümmü Haram niyaz etmiş: “dua ediniz, ben de onlar-
la beraber olayım.”
Ferman etmiş: “Beraber olacaksın.”
kırk sene sonra, zevci olan Ubade ibni samit refaka-
tiyle kıbrıs’ın fethine gitmiş; kıbrıs’ta vefat edip, mezarı
ziyaretgâh olmuş. Haber verdiği gibi aynen zuhur etmiş.
• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmiş ki:
(4)
l
Ò/
Ño
en
h l
ÜGs
òn
c m
?«/
? n
K r
øp
e o
êo
ôr
în
j
Yani, “sakif kabilesinden
biri dava-i nübüvvet edecek ve biri hunhar zalim zuhur
edecek” deyip, nübüvvet dava eden meşhur Muhtar’ı ve
yüz bin adam öldüren Haccac-ı zalimi haber vermiş.
Âl-i beyt:
Hz. Muhammed’in aile-
sinden olan, neslinden gelenler.
dava etmek:
iddia etmek.
dava-i nübüvvet:
peygamberlik
davası; peygamber olduğunu ilân
etmek.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ferman:
buyurma, haber verme,
bildirme.
fetih:
bir ülkeyi veya yeri ele ge-
çirme.
hane:
ev.
hunhar:
zalim, kan döken.
iltihak etme:
katılma.
kabile:
göçebe insanlarda, aynı
soydan sayılan ve bir başa itaat
eden insan topluluğu, boy, aşiret.
meşhur:
tanınmış, ünlü.
nakl-i sahih-i kat’î:
kesinlikle doğ-
ru olan haberi bildirme, aktarma.
nefyedilme:
sürgün edilme.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik.
refakat:
arkadaşlık, beraberlik.
sahra:
çöl.
sultan:
hükümdar, padişah.
taht:
padişah koltuğu.
tebessüm:
gülümseme, hafif-
çe gülme.
ümmet:
Hz Peygambere ina-
nıp onun yolundan gidenler,
Müslümanlar.
vefat etme:
ölme.
zalim:
zulmeden, haksızlık
eden, acımasız.
zevç:
koca, eş.
ziyaretgâh:
ziyaret yeri.
zuhur etmek:
görünmek, or-
taya çıkmak.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 180 | Mektubat
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:340; Sahih-iBuharî, 4:248; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 7:164.
2.
Sen buradan çıkarılacak, tek başına yaşayacak ve yalnız öleceksin. (Kadı İyaz, Şifa, 1:343;
Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:401; Heysemî,Mecmaü’z-Zevaid, 98:332; Hâkim, Müstedrek,
3:345.)
3.
Ben ümmetimi, tahtları üzerine kurulmuş sultanlar gibi denizde savaşırken görüyorum. (Sa-
hihü’l-Camiü’s-Sağir, 6:24; Sahih-iMüslim, 3:1518; Fethu’l-Kebir, 1:175, 2:128, 3:260.)
4.
Camiü’l-Usul, 10:99; Cem’ü’l-Fevaid, 2:725; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:478, 480.)
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...1086
Powered by FlippingBook