Mesnevi-i Nuriye - page 305

şahadetini ilân eder. Çünkü, aralarındaki tevafuk kalemin
bir olduğuna delâlet ediyor. o cüz’iyat, bütün hüceyratıyla
(1)
n
ƒo
g s
’p
G p
án
?«/
?n
?r
G p
n
±u
ön
ün
à o
e n
diye şahadet eder. Ve o
hüceyrat, bütün zerratıyla
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
ºp
XÉn
f n
diye ilân-ı
şahadet eder. Çünkü, cevahir-i fert arasındaki haytın bir
olduğu böyle iktiza eder. Ve o zerrat, bütün esîriyle
(3)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
= ’
cevheresiyle ilân-ı tevhid eder. Çünkü, esî-
rin besateti, sükûnu, intizamla emr-i Hâlık’a sür’at-i imti-
sali böyle iktiza eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Hiçbir insanın Cenab-ı Hakka karşı hakk-ı itirazı yok-
tur ve şekva ve şikâyette de haddi yoktur. Çünkü, şikâ-
yet eden ferdin hilâf-ı hevesini iktiza eden nizam-ı âlem-
de binlerce hikmet vardır. O ferdi irza etmekte o bin hik-
metin iğdabı vardır. Bir ferdi razı etmek için bin hikmet
feda edilemez.
(4)
¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG p
än
ó°n
ùn
Øn
d r
ºo
g n
ABG n
ƒr
gn
G t
?n
?r
G n
™n
Ñs
JG p
ƒn
dn
h
eğer her ferdin keyfine göre hareket edilirse, dünya-
nın nizam ve intizamı fesada gider.
ey müteşekki! sen nesin? neye binaen itiraz ediyor-
sun? Cüz’î hevesini külliyat-ı kâinata mühendis mi yapı-
yorsun? kokmuş olan zevkini nimetlerin derecelerine
mikyas ve mizan mi yapıyorsun? ne biliyorsun ki, zan-
nettiğin nimet nikmet olmasın? senin ne kıymetin var ki,
Mesnevî-i nuriye | 305 |
ş
emme
hayt:
ip, iki şeyi birbirine bağla-
yan bağ.
heves:
gelip geçici istek.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hilâf-ı heves:
isteğin, arzunun zıd-
dı, aksi.
hüceyrat:
hücrecikler.
iğdap:
gadaplandırma, kızdırma,
öfkelendirme.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ve
tapınılan şey.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
ilân-ı şahadet:
şahitliği herkese
duyurma.
ilân-ı tevhid:
Allah’ın birliğini ilân
etme, herkese bildirme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
irza:
bir kimseyi razı etme, gönlü-
nü yapma, hoşnut etme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
kıymet:
değer.
külliyat-ı kâinat:
kâinatın tama-
mı, evrenin bütünü.
mikyas:
ölçü aleti, ölçek.
mizan:
ölçü.
müteşekki:
şikâyette bulunan, şi-
kâyet eden.
nikmet:
şiddetli ceza, eza vererek
cezalandırma, öç alma.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
nizam-ı âlem:
Cenab-ı Hakkın kâ-
inata koymuş olduğu düzen, dün-
ya düzeni.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
şekva:
şikâyet.
sükûn:
sakinlik, durgunluk, hare-
ketsizlik.
sür’at-i imtisal:
çok çabuk uyma,
hızla boyun eğme, hızla yerine ge-
tirme.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
zerrat:
zerreler, atomlar.
besatet:
basitlik, sadelik.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cevahir-i fert:
atomlar, zerre-
ler.
cevhere:
bir, tek cevher.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şey-
ler.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
emr-i Hâlık:
her şeyi yoktan
yaratan Allah’ın emri.
esîr:
kâinattaki boşlukları dol-
duran, havadan hafif olup ısı
ve ışığı nakleden cevher.
feda:
uğruna verme.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
had:
yetki ve değer.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, esas.
hakk-ı itiraz:
itiraz etme hak-
kı.
1.
Hakikatte Ondan başka tasarruf edici yoktur.
2.
Ondan başka düzenleyici yoktur.
3.
Ondan başka ilâh yoktur.
4.
Eğer hak onların keyiflerine tâbi olsaydı, gökler ve yer hep fesada uğrardı. (Mü’minun Su-
resi: 71.)
1...,295,296,297,298,299,300,301,302,303,304 306,307,308,309,310,311,312,313,314,315,...528
Powered by FlippingBook