Mesnevi-i Nuriye - page 311

arzı yaratanın gayrisi, arzı halk eden Rabbülâlemîn’in
gayrisi olması muhaldir.
rububiyet-i ammenin işaretlerindendir ki, kâinat kita-
bında öyle büyük harfler vardır ki, o harflerin bir kısmın-
da bir kelime yazılıdır, bir kısmında bir kelâm, bir kısmın-
da bir kitap yazılıdır. Meselâ, o kitapta bahir, şecer, arz
birer harf makamındadırlar. Birinci harfte semek kelime-
si, ikincisinde şecer kelâmı, üçüncüsünde hayvan kitabı
yazılmıştır. Hatta, “
yâ sin
” suretinde tam Yâsin suresi
yazıldığı gibi, bazı masnuatta, bir kelime olan isminde,
çekirdeğinde o masnuun suresi ve kitabı yazılmıştır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Yıldızlar, şemsler arasında mümaselet olduğu gibi, fil-
cümle müsavat da vardır. Binaenaleyh, onlardan biri
ötekilere rab olamaz. Ve onlardan birine rab olan, hep-
sine de rab olur; ve keza, her şeye de rab olur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanın bir ferdinde bir cemaat-i mükellefîn bulunur.
evet, her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır; o uzvu, o
şeyde kullanmakla mükelleftir. Meselâ, her bir hasse için
bir ibadet vardır; onun hilâfında kullanılması dalâlettir.
Meselâ, baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir,
gayrisi dalâlettir. kezalik, şuaranın hayalen yaptıkları
hayret ve muhabbet secdeleri dalâlettir. Hayal, onunla fa-
sık olur.
Mesnevî-i nuriye | 311 |
ş
emme
rab:
efendi, sahip, her şeyin ma-
liki, malik.
rabbülâlemîn:
âlemlerin Rabbi,
bütün âlemleri idare ve terbiye
eden Allah.
rububiyet-i amme:
Cenab-ı Al-
lah’ın her şeyi içine alan terbiye
ediciliği.
secde:
baş eğme, başı yere koy-
ma.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki iba-
det vaziyeti.
şecer:
ağaç.
semek:
balık.
şems:
güneş.
şuara:
şairler.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
şekil, resim, fotoğraf.
uzuv:
bir canlıyı meydana getiren
parçacıklardan her biri, organ.
arz:
yer, dünya.
bahir:
deniz.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cemaat-i mükellefîn:
mükel-
lef, yani dinen sorumlu olan-
lar topluluğu, cemaati.
dalâlet:
hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
fasık:
Allah’ın emirlerine aykırı
hareket edip fesat çıkaran, kö-
tülüğü ve günah işlemeyi âdet
haline getiren.
filcümle:
hepsi, bütünü.
gayr:
başka, diğer.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hasse:
duyu.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
hilâf:
ters, karşı, zıt, aykırı.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kelâm:
söz, lâfız; cümle.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
makam:
yer.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
meselâ:
örneğin.
muhabbet:
aşk, ilgi, alâka.
muhal:
imkânsız.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
mümaselet:
benzeme, ben-
zeyiş.
müsavat:
müsavilik, eşitlik,
her bakımdan aynı derecede
olma.
1...,301,302,303,304,305,306,307,308,309,310 312,313,314,315,316,317,318,319,320,321,...528
Powered by FlippingBook