Mesnevi-i Nuriye - page 308

Ve keza, Hâlık’ın azameti, çirkin şeylerin tasarrufun-
dan çıkmasını istilzam etmez. Bilakis, azamet-i hakikiye,
icat hususunda infiradı, tasarruf cihetiyle de ihatayı ikti-
za eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Maddî olan bir şey, kesafeti ne kadar fazla olursa, o
nispette ince ve gizli şeyleri göremez ve onları idrakten
kàsırdır. Fakat nur ve nuranî şeyler, ne kadar nuraniyet-
te terakki ederse, o nispette ince ve gizli şeylere nüfuzu
tam ve keskin olur. Ve keza, ne kadar lâtif olursa, o de-
recede maddiyatın içlerini keşfeder –röntgen şuaı gibi.
Mümkinatta mesele bu merkezde ise, vacip, vahit olan
nurü’l-envar ne derece
(1)
n
QGn
ôr
°Sn
’r
Ép
H l
ºp
dÉn
Y Én
jÉn
Øn
?r
G o
òp
aÉn
f
ola-
cağı bir derece anlaşıldı. öyle ise, azameti, tam manasıy-
la ihata; nüfuz, şümulü iktiza ve istilzam eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
ekseriyet-i mutlakayı teşkil eden avam-ı nâsın fehim-
leri kur’ânca o kadar müraat edilmiştir ki, birkaç derece-
yi, birkaç ciheti ihtiva eden bir meselede, avamın fehim-
lerine en me’nus, en karip ciheti ve nazarlarına en vazıh,
en zahir dereceyi söylüyor. Çünkü, öyle olmasa, delilin
neticeden hafî olması lâzım gelir. kur’ân’ın kâinattan
yaptığı bahis, Hâlık’ın sıfatlarını ispat ve izah içindir.
Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa,
irşada daha lâyık ve daha muvafık olur.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakası.
avam-ı nâs:
insanların ilmî, irfanı
kıt, okuma yazması az, fikren za-
yıf olanları.
azamet:
büyüklük.
azamet-i hakikî:
gerçek büyük-
lük.
bahis:
konu.
bilakis:
aksine, tersine.
Binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cihet:
yön.
cumhur:
kalabalık, ekseriyet, ço-
ğunluk.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
ekseriyet-i mutlaka:
mutlak ço-
ğunluk; kesin ve büyük çoğunluk.
fehim:
anlayış.
hafî:
gizli.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!
infirat:
teklik, bir oluş, yalnızlık
hâli.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
istilzam:
gerektirme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
karip:
yakın.
kàsır:
kısa olan.
kesafet:
kalınlık, yoğunluk, kesif-
lik, koyuluk, sıklık.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
lâtif:
yumuşak, tatlı, narin; cisma-
nî olmayan, ruhanî.
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
maddiyat:
maddî ve cismanî şey-
ler, gözle görülüp elle tutulur cins-
ten şeyler.
me’nus:
alışılmış, alışık, ünsiyet
edilmiş.
mesele:
konu.
mümkinat:
yaratılanlar,
mümkün olanlar, imkân dâhi-
lindekiler, olabilir şeyler.
müraat:
gözetme, riayet et-
me.
muvafık:
uygun, münasip.
nazar:
bakış, dikkat.
nispet:
oran, ölçü.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
nuraniyet:
nurluluk, parlaklık,
aydınlık.
nurü’l-envar:
nurların nuru,
tüm nurların ışıkların kaynağı
olan Allah.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
şümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme.
tasarruf:
idare etme, kullan-
ma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
vacip:
varlığı zorunlu olan ve
başkasının varlığına bağlı ol-
mayan.
vahit:
zatında ve sıfatlarında
tek ve yegane olan.
vazıh:
açık, aşikâr; kolay anla-
şılır.
zahir:
açık, aşikâr.
1.
İnce ve gizli şeylere nüfuz eden ve sırları bilen.
ş
emme
| 308 | Mesnevî-i nuriye
1...,298,299,300,301,302,303,304,305,306,307 309,310,311,312,313,314,315,316,317,318,...528
Powered by FlippingBook