Sözler - page 1037

Hem, beflerin uzun ve f›rt›nal› ve da¤da¤al› olan ebed
taraf›ndaki yolculu¤unu gayet derecede teshil eder ve
kolaylaflt›r›r; bin, belki elli bin senelik mesafeyi bir gün-
de kestirecek vesaiti gösterir.
Hem, Sultan-› Ezel ve Ebed olan Zat-› Zülcelâl’i tan›t-
t›rmakla, insan› Ona bir memur abd ve bir vazifedar mi-
safir vaziyetini verir. Hem dünya misafirhanesinde, hem
berzahî ve uhrevî menzillerde kemal-i rahatla seyahatini
temin eder. Nas›l ki, bir padiflah›n müstakim bir memu-
ru, onun daire-i memleketinde, hem her vilâyetin hudut-
lar›ndan sühuletle ve tayyare, gemi, flimendifer gibi
sür’atli vas›ta-i seyahatle gezer, geçer; öyle de, Sultan-›
Ezelîye iman ile intisap eden ve amel-i salih ile itaat eden
bir insan, flu misafirhane-i dünya menzillerinden ve
âlem-i berzah ve âlem-i mahfler dairelerinden ve hakeza,
kabirden sonraki bütün âlemlerin genifl hudutlar›ndan
berk ve burak sür’atinde geçer; tâ saadet-i ebediyeyi bu-
lur ve flu hakikati kat’î ispat eder ve asfiya ve evliyaya
gösterir.
Hem de, Kur’ân’›n hakikati der ki: Ey mü’min! Sen-
deki nihayetsiz muhabbet kabiliyetini çirkin ve noksan ve
flerur ve sana muz›r olan nefs-i emmarene verme. Onu
mahbup ve onun hevas›n› kendine ma’bud ittihaz etme.
Belki, sendeki o nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, niha-
yetsiz bir muhabbete lây›k, hem nihayetsiz sana ihsan
edebilen, hem istikbalde seni nihayetsiz mes’ut eden,
hem bütün alâkadar oldu¤un ve onlar›n saadetleriyle
mes’ut oldu¤un bütün zatlar› ihsanat›yla mes’ut eden,
SÖZLER | 1037
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
daire-i memleket:
memleket da-
iresi.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
evliya:
velîler, Allah dostlar›.
gayet:
çok, son derece.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hakikat:
gerçek.
heva:
istek, nefsin arzusu.
hudut:
s›n›rlar.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
ihsanat:
ihsanlar, nimetler, lütuf-
lar.
iman:
inanma.
intisap:
ba¤lanma.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me, kan›tlama.
istikbal:
gelecek.
itaat:
uyma.
ittihaz:
edinme.
kabiliyet:
istidat, yetenek, liya-
kat.
kabir:
mezar.
kat’î:
kesin.
kemal-i rahat:
tam rahatl›k.
lây›k:
uygun, yak›fl›r.
ma’bud:
kendisine ibadet olunan,
tap›n›lan.
mahbup:
sevgili.
menzil:
yer.
mes’ut:
saadetli, bahtiyar.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
muz›r:
zararl›.
mü’min:
iman eden, inanan.
müstakim:
do¤ru.
nefs-i emmare:
insan› kötülü¤e
sürükleyen nefis.
nihayetsiz:
sonsuz.
noksan:
eksiklik.
padiflah:
sultan.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
Sultan-› Ezel ve Ebed:
bütün za-
manlar ve mekânlar tasarrufu al-
t›nda olan Cenab-› Hak.
Sultan-› Ezelîye:
saltanat› zaman
ve mekânla s›n›rl› olmayan Ce-
nab-› Hak.
sühulet:
kolayl›k.
flerur:
çok kötülük yapan.
flimendifer:
demiryolu.
tayyare:
uçak.
temin:
sa¤lama.
teshil:
kolay hâle getirme.
uhrevî:
ahirete ait.
vas›ta-i seyahat:
seyahat vas›ta-
s›.
vazifedar:
vazifeli.
vaziyet:
durum.
vesait:
vas›talar.
vilâyet:
il.
zat:
kifli.
Zat-› Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi Cenab-› Hak.
abd:
kul.
alâkadar:
iliflkili, münasebet-
li.
âlem:
cihan.
âlem-i berzah:
ruhlar›n k›ya-
mete kadar kalacaklar› âlem;
kabir âlemi.
âlem-i mahfler:
kabir hayat›-
n›n bitmesinden sonra yeni-
den dirilifl ve toplanman›n
olaca¤› âlem.
amel-i salih:
Allah r›zas›na
uygun hay›rl› ifl.
asfiya:
Hz. Peygamberin vâri-
si hükmünde, onun meslek
ve gayelerini hayata geçirme-
ye ve tatbike çal›flan âlim zat-
lar.
berk:
flimflek.
berzahî:
kabir hayat›yla ilgili.
befler:
insanl›k.
burak:
Cennete mahsus bir
binek vas›tas›.
da¤da¤a:
gürültü.
1...,1027,1028,1029,1030,1031,1032,1033,1034,1035,1036 1038,1039,1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,...1482
Powered by FlippingBook