Sözler - page 1192

Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i
iman. Bir hiss-i sadis, tarik-ı iman. Fikir ile dimağ, bekçi-yi
iman.
• • •
TALİM-İ NAZARİYATTAN ZİYADE TEZKİR-İ MÜSELLEMATA
İHTİYAÇ VAR
Zaruriyat-ı dinî, müsellemat-ı şer’î, kulûblarda hâsıldır,
ihtar ile huzuru, tezkir ile şuuru.
Matlûp da hâsıl olur. İbare-i Arabî
(HAŞİYE)
daha ulvî edi-
yor tezkiri, hem ihtarı.
Onun için Cuma’da hutbe-i Arabiye, zaruriyatı ihtar,
müsellematı tezkir, maalkifaye olur onun tarz-ı tezkiri.
Nazariyatı talim onda maksut değildir. Hem İslâmın
vahdanî simasında şu Arabî ibare bir nakş-ı Vahdettir; ka-
bul etmez teksiri.
• • •
HADİS DER AYETE: “SANA YETİŞMEK MUHAL”
Hadis ile ayeti muvazene edersen, bilbedahe görürsün:
Beşerin en beliği, vahyin de mübelliği, o dahi baliğ olmaz
Belâgat-i ayete. O da ona benzemez. Demek ki, lisan-ı
Ahmedîden gelen her bir kelâm her dem onun olamaz.
• • •
HAŞİYE:
On sene sonra gelen bir hâdiseyi hissetmiş, mukabeleye çalış-
mış.
Arabî ibare:
Arabca metin.
ayet:
Allah’ın sözü.
baliğ :
ulaşan.
bekçi-i iman:
imanın koruyucu-
su.
belâgat-i ayet:
ayetin mükem-
mel, düzgün, kusursuz, az kelime
ile çok anlamları ifade etmesi.
beliğ:
maksadını az, öz ve güzel-
ce ifade etme.
beşer:
insan.
bilbedahe:
apaçık.
Cuma:
kutsal gün.
delil-i iman:
imanın delili.
dimağ:
beyin, akıl.
hadis:
Peygamberimize ait olan
söz.
hâdise:
olay.
hads:
sezgi.
hakkalyakîn:
hakikatine vâkıf ol-
ma,
hasm-ı bîaman:
insafsız düşman.
hâsıl:
meydana gelme.
haşiye:
dip not.
hissetme:
duyma, algılama.
hiss-i sadis:
altıncı his.
Hutbe-i Arabî:
Arabca hitabe.
huzur:
insanın kendini Allah’ın
huzurunda bilmesi ve hissetmesi.
ibare-i Arabî:
Arabca ifade, me-
tin.
ihtar:
hatırlatma.
ihtimalât-ı kesire:
pek çok ihti-
maller.
ilham:
Allah’ın kalblere gizli hatır-
latması.
kalb:
insanın manevî yönü.
kelâm:
kelime, cümle, söz.
kulûb:
kalbler.
lisan-ı Ahmedî:
Peygamberimi-
zin dili, ifadesi.
maalkifaye:
yeterli olmakla be-
raber.
maksut:
kastedilen, istenen.
matlûp:
istenilen.
muhal:
imkânsız, aklen
mümkün olmayan şey.
mukabele:
karşılık verme.
muvazene:
karşılaştırma, kı-
yaslama.
mübelliğ :
tebliğ görevini ya-
pan.
müsellemat:
dinin herkesçe
kabul edilen farzları.
müsellemat-ı şer’î:
dinin her-
kesçe kabul edilmiş olan ke-
sin esasları.
nakş-ı vahdet:
birliği göste-
ren nakış, birlik nakşı.
nazariyat:
doğruluğu ispat
edilmemiş teoriler, görüşler.
ruh-i iman:
imanın ruhu, ha-
kikati.
şuur:
bilinç, akıl, idrak.
talim:
öğretme, eğitme.
talim-i nazariyat:
teorik bil-
gileri öğrenme.
tarik-i iman:
imanın yolu.
tarz-ı tezkir:
hatırlatma şekli.
teksir:
çoğaltma.
tezkir:
anma, hatırladığını ifa-
de etme hatırlatma.
tezkir-i müsellemat:
kesinli-
ği herkesçe kabul edilen ger-
çekleri hatırlatma.
ulvî :
yüce, kutsal.
vahdanî sima:
birlik içindeki
sima, görünüş.
vahiy:
Allah’ın peygamberleri
ile konuşması ve fermanı.
vicdan:
hakikati kabul eden
duygu.
zaruriyat:
dince yapılması
farz olan ameller.
zaruriyat-ı dinî:
dinin yapıl-
masını zorunlu kıldığı kesin
hükümler.
ziyade:
daha çok.
L
EMAAT
| 1192 | SÖZLER
1...,1182,1183,1184,1185,1186,1187,1188,1189,1190,1191 1193,1194,1195,1196,1197,1198,1199,1200,1201,1202,...1482
Powered by FlippingBook