Sözler - page 1193

İCAZ İLE BEYAN İ’CAZ-I KUR’ÂN
Bir zaman rüyada gördüm ki, Ağrı Dağı altındayım.
Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı, sarstı
cihanı.
Füc’eten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: “İcaz
ile beyan et, icmal ile icaz et bildiğin enva-ı i’caz-ı
Kur’ân’ı.”
Daha rüyada iken tabirini düşündüm. Dedim, şuradaki
infilâk, beşerde bir inkılâba misal. İnkılâpta ise elbet hü-
da-i Furkanî,
Her tarafta yükselip hem de hâkim olacak. İ’cazının
beyanı zamanı da gelecek. O saile cevaben dedim:
“İ’caz-ı Kur’ânî, yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem ye-
di anasırdan terekküp eder.
Birinci menba:
Lâfzın fesahatinden selâset-i lisanı, naz-
mın cezaletinden, mana belâgatinden, mefhumların be-
daatinden, mazmunların beraatinden, üslûpların garabe-
tinden birden tevellüt eden barika-i beyanı,
Onlarla oldu mümteziç, mizac-ı i’cazında acip bir
nakş-ı beyan, garip bir sanat-ı lisanı. Tekrarı hiçbir za-
man usandırmaz insanı.
İkinci unsur
ise, umur-i kevniyede gaybî olan esasat,
İlâhî hakaikten gaybî olan esrardan, gaybî-i asumanî.
Mazide kaybolan gaybî olan umurdan, müstakbelde
müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir
ilmülguyup hızanı.
lamakta ve ifadede âciz kaldığı
ifadeleri.
icaz:
az, öz, çok anlamlı veciz ifa-
de.
icmal:
özet, kısa ifade.
İlâhî hakaik:
Allah’ın isim ve sı-
fatlarına, işlerine ve icraatlarına
ait hususlar.
ilmülguyup hızan:
gayp ilminin
hazinesi.
infilâk:
şiddetli patlama.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
lâfız:
ifade, kelime.
mana:
anlam.
mazi:
geçmiş zaman.
mazmun:
kavram.
mefhum:
sözün ifade ettiği an-
lam.
menba:
kaynak.
menba-ı külliye:
büyük ve geniş
kaynaklar.
mizac-ı i’caz:
mu’cize olan yapısı.
mümteziç:
birleşik.
müstakbel:
gelecek zaman.
müstetir:
gizli, perdeli.
nakş-ı beyan:
ifadenin nakış gibi
düzgün ve hoş şekli.
nazım:
diziliş, tertip, vezin.
peyda olma:
ortaya çıkmak.
sail:
soran.
sanat-ı lisan:
konuşma sanatı.
selâset-i lisan:
dilin açık ve anla-
şılır olması.
tabir:
yorumlama.
tazammun:
içine alma, kapsama.
tecelli:
yansıma.
terekküp:
bir araya gelme, bir-
leşme.
tevellüt:
doğma, meydana gel-
me.
umur-i kevniye:
kâinatla ilgili iş-
ler.
unsur:
esaslar, kökler, kaynaklar.
üslûp:
ifade tarzı.
acip:
hoş, garip, hayrete dü-
şürücü.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, kâinat.
anasır:
geniş temel kaynak-
lar, unsurlar.
bârika-i beyan:
açık, parlak
ifade.
bedaat:
orijinal, benzersiz ifa-
de.
belâgat:
yerine göre kusur-
suz ifade.
beraat:
üstünlük.
beşer:
insan.
beyan:
açıklamak, ifade et-
mek.
cezalet:
akıcı ifade.
cihan:
tüm dünya.
enva-ı
i’caz-ı
Kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cize olan yönle-
ri.
fesahat:
doğru ve düzgün
söyleyiş, açık ve güzel ifade.
füc’eten:
aniden, birden bire.
garabet:
hayret verici ifade.
garip:
güzel.
gaybî esasat:
görmediğimiz
âlemlere ve ahirete ait esas-
lar.
gaybî esrar:
insanlarca meç-
hul olan sırlara, inceliklere ait
meseleler.
gaybî umur:
bilinmeyen,
gayp âlemine ait işler.
gaybî-i asumanî:
gökyüzü-
nün bilinmeyen yönleri.
hâkim:
her şeyi hükmü altına
alan.
hüda-i Furkanî:
Hakkı batıl-
dan ayıran Kur’ân’ın insanlığa
gösterdiği doğru yol.
i’caz:
benzerini yapmada in-
sanlığın âciz oluşu.
i’caz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın
mu’cize olan ve insanlığın an-
SÖZLER | 1193 |
L
EMAAT
1...,1183,1184,1185,1186,1187,1188,1189,1190,1191,1192 1194,1195,1196,1197,1198,1199,1200,1201,1202,1203,...1482
Powered by FlippingBook