Sözler - page 1198

Ey sail-i misalî! Sen ki icaz istedin; ben de işaret ettim.
Eğer tafsil istersen, haddimin haricinde. Sinek seyretmez
asumanı.
Zira o kırk enva-ı i’cazından yalnız bir tekini ki, ceza-
let-i nazmıdır,
İşaratü’l-İ’caz
’da sıkışmadı tibyanı.
Yüz sahife tefsirim ona kâfi gelmedi. Senin gibi ruha-
nî ilhamları ziyade; ben istiyorum senden tafsil ile beya-
nı.
• • •
rQGnOÉngnO
pQÉncGnƒng
pQÉnH ¢rSnƒng
pÜrônZ
pÜnO n
C
G
pâ°rSnO
rõnªr°Tn’h o
G
rQGnOGnóog
pQÉncÉnØp°T
pQÉnHÉn«p°V
p¿BGrô o
b
päsóoe
rónH
n
C
G
pÜnO n
C
G
pÜ r
C
GnO
{ULAŞMAZ DEST-İ EDEB-İ GARB-I HEVESBAR-I HEVAKÂR-I
DEHADAR / DE’B-İ EDEB-İ EBED-MÜDDET-İ KUR’ÂN-I
ZİYABAR-I ŞİFAKÂR-I HÜDADAR}
(1)
Kâmilîn insanların zevk-i maâlîsini hoşnut eden bir hâ-
let, çocukça bir hevese, sefihçe bir tabiat sahibine hoş
gelmez,
Onları eğlendirmez. Bu hikmete binaen, bir zevk-i süf-
lî, sefih, hem nefsî ve şehevanî, içinde tam beslenmiş;
zevk-i ruhîyi bilmez.
Avrupa’dan tereşşuh etmiş şu hâzır edebiyat, roman-
vari nazarla Kur’ân’da olan letaif-i ulviyet, mezâyâ-i haş-
meti göremez, hem tadamaz;
Kendindeki mihengi ona ayar edemez. Edebiyatta var-
dır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çı-
kamaz:
asuman:
gökler.
ayar etme:
kıymet biçme, değer-
lendirme.
beyan:
söz, ifade.
cezalet-i nazım:
ifadenin akıcılığı
ve çekiciliği.
de’b-i edep:
edep kuralları; ahlâk.
dest-i edep :
edebiyat eli.
ebed-müddet:
sonsuza kadar.
enva-ı icaz:
mu’cize çeşitleri.
garb-ı hevesbar:
Batının hevesin-
den kaynaklanan.
had:
yetki.
hâlet:
durum, duygu.
hariç:
dışında.
hevakâr-ı dehadar:
nefsin istek
ve arzularından çıkan dehaya da-
yanan.
heves:
nefsin hoşuna giden basit
zevkli duygu.
hüdadar:
hidayet verici.
icaz:
kısa, öz ve anlamlı.
İşaratü’l-İ’caz:
Bediüzzaman’ın
Doğu cephesinde yazdığı tefsir.
kâfi:
yeterli.
kâmilîn:
kemal ve fazilet sahibi.
Kur’ân-ı ziyabar :
ışık ve nur sa-
çan Kur’ân.
letaif-i ulviyet:
yüksek duy-
gular.
meydan-ı cevelân:
hareket
alanı.
mezâyâ-i haşmet:
heybetli,
haşmetli vasıflar.
mihenk:
değer belirten ölçü.
nefsî:
bedene ait.
romanvari nazar:
romana
benzer bakış açısı.
ruhanî ilham:
ruha gelen
sezgiler, doğuşlar.
sail-i misalî:
hayaldeki tem-
silci soru soran.
sefih:
zevk ve eğlenceye düş-
kün budala, akılsız.
şehevanî:
şehvetle alâkalı.
şifakâr:
şifa veren.
tabiat:
doğa, canlı-cansız eş-
ya.
tafsil:
geniş izahlı; uzatmak.
tefsir:
Kur’ân’ın yorumlu
açıklaması.
tereşşuh:
sızmak, kaynaklan-
mak.
tibyan:
açıklama, açıkça an-
latma.
zevk-i maâlî:
yüce değerli
zevkler.
zevk-i ruhî:
ruha ait yüksek
zevkler.
zevk-i süflî:
aşağılık zevkler.
ziyade:
... dan fazla.
1.
Heva düşkünü, hevese dayalı dehasının bir ürünü olan Batı edebiyatının eli, ebede kadar
devam eden Kur'ân’ın nur ve şifa saçan, hidayet bahşeden ahlâkına ulaşamaz.
L
EMAAT
| 1198 | SÖZLER
1...,1188,1189,1190,1191,1192,1193,1194,1195,1196,1197 1199,1200,1201,1202,1203,1204,1205,1206,1207,1208,...1482
Powered by FlippingBook