Sözler - page 639

derecelerine göre birer emare vazetmifltir: ya lâfz›yedir,
ya maneviyedir. O maneviye ise, ya siyak veya sibak-›
kelâmdan veya baflka ayetten birer emare o manaya ifla-
ret eder. Bir k›sm› yirmi ve otuz ve k›rk ve altm›fl, hatta
seksen cilt olarak muhakkikler taraf›ndan yaz›lan yüz
binler tefsirler, Kur’ân’›n camiiyet ve harik›yet-i lâfz›yesi-
ne kat’î bir bürhan-› bâhirdir. Her ne ise, biz flu sözde her
bir manaya delâlet eden emareyi kanunuyla, kaidesiyle
göstersek, söz çok uzan›r. Onun için k›sa kesip, k›smen
‹flaratü’l-‹’caz
’a havale ederiz.
‹K‹NC‹ LEM’A:
Manas›ndaki camiiyet-i harikad›r.
Evet, Kur’ân, bütün müçtehitlerin mehazlar›n›, bütün
ariflerin mezaklar›n›, bütün vas›llar›n meflreplerini, bütün
kâmillerin mesleklerini, bütün muhakkiklerin mezheple-
rini, manas›n›n hazinesinden ihsan etmekle beraber, da-
ima onlara rehber ve terakkiyatlar›nda her vakit onlara
mürflit olup, o tükenmez hazinesinden onlar›n yollar›na
neflr-i envar etti¤i, bütün onlarca musaddakt›r ve mütte-
fekunaleyhtir.
ÜÇÜNCÜ LEM’A:
‹lmindeki camiiyet-i harikad›r.
Evet, Kur’ân, fleriat›n müteaddit ve çok ilimlerini, ha-
kikatin mütenevvi ve kesretli ilimlerini, tarikatin muhtelif
ve hadsiz ilimlerini kendi ilminin denizinden ak›tt›¤› gibi;
daire-i mümkinat›n hakikî hikmetini ve daire-i vücubun
ulûm-u hakikiyesini ve daire-i ahiretin maarif-i gam›zas›-
n› o denizinden muntazaman ve kesretle ak›t›yor.
SÖZLER | 639
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
kâmil:
kemale ermifl, mükem-
mel, olgun insan.
kanun:
bir ilmin esas›n› oluflturan
kural.
kat’î:
kesin.
kesret:
çokluk.
kesretli:
say›ca çok.
k›smen:
bir k›s›m.
lâfz›ye:
sözle, kelime ya da cüm-
le olarak.
lem’a:
par›lt›.
maarif-i gam›za:
kolayca anlafl›l-
mayan ince, derin, kapal› bilgiler.
mana:
anlam.
manevîye:
manaya ait.
mehaz:
bir fleyin asl›n›n al›nd›¤›
yer, kaynak.
meslek:
gidilen, tutulan yol.
meflrep:
kiflinin gitti¤i manevî
yolda kendi mizac›na göre takip
etti¤i, usul, tarz.
mezak:
zevk.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
muhakkik:
gerçe¤i araflt›r›p bu-
lanlar.
muhtelif:
çeflitli.
muntazaman:
düzenli olarak.
musaddak:
do¤rulanm›fl.
müçtehit:
içtihat eden, ihtiyaç ol-
du¤u zaman ayet ve hadisler
baflta olmak üzere di¤er deliller-
den hüküm ç›karan ‹slam âlimi.
mürflit:
do¤ru yolu gösteren.
müteaddit:
ayr› ayr›, çeflit çeflit.
mütenevvi:
çok çeflitli.
müttefekunaleyh:
üzerinde bir-
leflilen mesele.
neflr-i envar:
nurlar yaymak.
rehber:
k›lavuz, yol gösteren.
sibak-› kelâm:
sözün öncesinde
geçenden ç›kan mana.
siyak-› kelâm:
sözün gelifli.
fleriat:
‹lâhî emir ve yasaklara da-
yanan hükümlerin tamam›.
tarikat:
takip edilen yol, meslek.
tefsir:
Kur’ân’›n ayetlerini, kelime
ve harflerini yorumlay›p manala-
r›n› ortaya koyma.
terakkiyat:
ilerlemeler, yükselifl-
ler.
ulûm-u hakikiye:
gerçek ilimler.
vakit:
zaman.
vas›l:
Hakka ulaflan.
vazetme:
koyma, b›rakma, gös-
terme.
arif:
Allah’› bilme ve tan›ma-
da ileri olan.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
bürhan-› bâhir:
apaç›k delil.
camiiyet:
toplay›c› olma, bir-
çok manay› ve hakikati içinde
bulundurma.
camiiyet-i harika:
harika bir
flekilde bir çok manay› ve ha-
kikati toplama.
daima:
sürekli, her zaman.
daire-i ahiret:
ahiret âlemi.
daire-i mümkinat:
kâinat, ol-
mas› olmamas›na eflitken Al-
lah taraf›ndan olmas›na karar
verilen yarat›klar›n bulundu-
¤u alan.
daire-i vücup:
hiçbir zaman
de¤iflmeyen, varl›¤› zarurî
olan Allah’›n isim ve s›fatlar›-
n›n alan›.
delâlet:
delil olma, iflaret et-
me.
derece:
mertebe.
emare:
delil, iflaret, belirti.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikî:
gerçek.
harik›yet-i lâfz›ye:
söz ve
kelâma ait olan harikal›k.
havale:
gönderme, b›rakma.
hazine:
k›ymetli fleylerin sak-
land›¤› sa¤lam yer.
hikmet:
yarat›l›fltaki ‹lâhî ga-
ye, fayda, yerli yerinde olufl.
ihsan etmek:
vermek.
ilim:
do¤ru ve faydal› bilgi.
‹flaratü’l-‹’caz:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin, Risale-i Nur
Külliyat›nda yer alan bir eseri.
kaide:
kural, prensip,
1...,629,630,631,632,633,634,635,636,637,638 640,641,642,643,644,645,646,647,648,649,...1482
Powered by FlippingBook