Sözler - page 830

olmak iktiza eder; hem, madem bütün emirler, mana-i
melâikenin vücuduna flahadet ederler; elbette, bilâflek
velâflüphe, melâike vücutlar›n›n ve ruhanî hakikatlerinin
en güzel sureti ve ukul-ü selime kabul edecek ve istihsan
edecek en makul keyfiyeti odur ki, Kur’ân flerh ve beyan
etmifltir. O Kur’ân-› Mu’cizülbeyan der ki: “Melâike,
ibad-› mükerremdir. Emre muhalefet etmezler, ne emro-
lunsa onu yaparlar. Melâike, ecsam-› lâtife-i nuraniyedir-
ler, muhtelif nevilere münkas›md›rlar.”
Evet, nas›l ki befler bir ümmettir, “Kelâm” s›fat›ndan
gelen fleriat-› ‹lâhiyenin hameleleri, mümessilleri, müte-
messilleridir; öyle de, melâike dahi muazzam bir ümmet-
tir ki, onlar›n amele k›sm› “‹rade” s›fat›ndan gelen fleri-
at-› tekviniyenin hamelesi, mümessili ve mütemessilleri-
dirler. Müessir-i hakikî olan Kudret-i Fât›ra’n›n ve ‹rade-i
Ezeliye’nin emirlerine tâbi bir nevi ibadullaht›rlar ki, ec-
ram-› ulviyenin her biri onlar›n birer mescidi, birer ma-
bedi hükmündedirler.
Üçüncü Esas
Mesele-i melâike ve ruhaniyat, o mesaildendir ki, tek
bir cüz’ün vücudu ile, bir küllün tahakkuku bilinir. Bir tek
flahs›n rü’yeti ile umum nev’in vücudu malûm olur. Çün-
kü, kim inkâr ederse, külliyen inkâr eder. Bir tekini ka-
bul eden, o nev’in umumunu kabul etmeye mecburdur.
Madem öyledir; iflte bak: Görmüyor musun ve iflit-
miyor musun ki, bütün ehl-i edyan, bütün as›rlarda, za-
man-› Âdem’den flimdiye kadar melâikenin vücuduna ve
as›r:
yüzy›l.
befler bir ümmettir:
insan tek bir
varl›k türüdür, millettir.
beyan:
anlatma, aç›klama.
bilâflek vela flüphe:
fleksiz, flüp-
hesiz.
cüz:
k›s›m, parça.
ecram-› ulviye:
y›ld›zlar, geze-
genler.
ecsam-› lâtife-i nuraniye:
gözle
görünmeyen nuranî cisimler.
ehl-i edyan:
din sahipleri, dinlere
ba¤l› olanlar.
hakikat:
gerçek.
hamele:
tafl›y›c›lar, tafl›yanlar.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
ibadullah:
Allah’›n kullar›.
ibad-› mükerrem:
flerefli, sayg›n
kullar.
iktiza:
gerektirme.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
irade:
dileme, isteme.
irade-i ezeliye:
varl›¤›n›n bafllan-
g›c› olmayan Allah’›n iradesi.
istihsan etmek:
güzel bulmak,
be¤enmek.
kelâm:
söz, konuflma.
keyfiyet:
durum.
Kudret-i Fât›ra:
yarat›c› kudret,
kuvvet sahibi olan, Allah.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
küll:
bütün, genel.
külliyen:
büsbütün, tamam›yla.
mabet:
ibadet edilen yer.
makul:
akla uygun.
malûm:
bilinen.
mana-i melâike:
meleklerin ma-
nas›, iç yüzü, esas›.
mecbur:
bir ifli yapmak zorunda
kalma.
melâike:
melekler.
mesail:
meseleler.
mescit:
namaz k›l›nacak yer, ca-
mi.
mesele-i melâike:
meleklerle il-
gili mesele, konu ve ruhanî varl›k-
lar meselesi.
muazzam:
çok büyük, yüce.
muhalefet:
ayk›r› davranma.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
Müessir-i Hakikî:
hakikî tesir sa-
hibi olan, Allah.
mümessil:
temsilci.
münkas›m:
k›s›mlara ayr›lm›fl,
bölünmüfl.
mütemessil:
bir cisim fleklinde
görünen.
nevi:
çeflit, tür, cins.
ruhanî:
ruh ile ilgili, gözle görül-
meyen varl›klar, melek, cin gibi.
ruhaniyat:
ruhanî varl›klar,
cinler ve melekler.
rü’yet:
görme, bakma.
suret:
flekil, biçim.
s›fat:
hâl, nitelik, vas›f.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
flerh:
aç›klama, izah etme,
yorumlama.
fleriat-› ‹lâhiye:
Allah’›n koy-
du¤u kanun, nizam.
fleriat-› tekviniye:
Cenab-›
Hakk›n kâinatta koydu¤u ya-
rat›l›fl kanunlar›.
tâbi:
ba¤lanan.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana gelme.
ukul-u selime:
sa¤lam ve bo-
zulmam›fl ak›llar.
umum:
bütün.
ümmet:
millet.
vücut:
varl›k.
zaman-› Âdem:
Hazret-i
Âdem zaman›.
830 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,820,821,822,823,824,825,826,827,828,829 831,832,833,834,835,836,837,838,839,840,...1482
Powered by FlippingBook