Sözler - page 840

Evet, koca bir a¤ac›n bir derece ruha benzeyen prog-
ram›n› ve kanun-u teflekkülât›n› bir nokta gibi en küçük
çekirdekte derç edip muhafaza eden bir Zat-› Hakîm-i
Zülcelâl, bir Zat-› Hafîz-i Bîzeval hakk›nda, “Vefat eden-
lerin ruhlar›n› nas›l muhafaza eder?” denilir mi?
B‹R‹NC‹ MENBA:
Enfüsîdir. Yani, herkes hayat›na ve nefsine dikkat et-
se, bir ruh-u bâkîyi anlar. Evet, her bir ruh, kaç sene ya-
flam›fl ise, o kadar beden de¤ifltirdi¤i hâlde, bilbedahe ay-
nen bâkî kalm›flt›r. Öyle ise, madem, ceset, gelip geçici-
dir; mevt ile bütün bütün ç›plak olmak dahi ruhun beka-
s›na tesir etmez ve mahiyetini de bozmaz. Yaln›z, müd-
det-i hayatta, tedricî ceset libas›n› de¤ifltiriyor; mevtte ise
birden soyunur. Gayet kat’î bir hads ile belki müflahede
ile sabittir ki, ceset ruh ile kaimdir. Öyle ise, ruh onun ile
kaim de¤ildir; belki, ruh binefsihî kaim ve hâkim oldu-
¤undan, ceset istedi¤i gibi da¤›l›p toplans›n, ruhun istik-
lâliyetine halel vermez. Belki, ceset ruhun hanesi ve yu-
vas›d›r, libas› de¤il. Belki ruhun libas›, bir derece sabit ve
letafetçe ruha münasip bir g›laf-› lâtifi ve bir beden-i mi-
salîsi vard›r. Öyle ise mevt hengâm›nda bütün bütün ç›p-
lak olmaz, yuvas›ndan ç›kar, beden-i misalîsini giyer.
‹K‹NC‹ MENBA:
Afakîdir. Yani, mükerrer müflahedat ve müteaddit va-
k›at ve kerrat ile münasebattan nefl’et eden bir nevi
hükm-ü tecrübîdir. Evet, tek bir ruhun ba’delmemat be-
kas› anlafl›lsa, flu ruh nev’inin külliyetle bekas›n› istilzam
afakî:
gerçe¤i oldu¤u gibi yans›-
tan, objektif.
ba’delmemat:
ölümden sonra.
bâkî:
ebedî, daimî.
beden:
vücut.
beden-i misalî:
kendine has, gö-
rünmeyen, manevî bir vücut; fa-
razî vücut, misali beden.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
bilbedahe:
aç›ktan, aflikâr.
binefsihî:
bizzat, kendisi.
ceset:
ten, gövde.
derç etme:
sokma, yerlefltirme.
enfüsî:
nefis ve beden dairesinde
olanlar, flahsî, sübjektif.
gayet:
son derece.
g›laf-› lâtif:
ince, güzel ve fleffaf
bir k›l›f.
hads:
sezgi, kavray›fl.
hâkim:
hükmeden.
halel:
zarar, eksiklik.
hane:
ev, mesken.
hengâm:
zaman.
hükm-ü tecrübî:
tecrübe, dene-
me ile elde edilen hüküm.
istiklâliyet:
ba¤›ms›zl›k.
istilzam:
gerektirme.
kaim:
ayakta duran.
kanun-u teflekkülât:
flekillenme,
meydana gelifl kanunlar›.
kat’î:
kesin.
kerrat:
defalarca.
külliyet:
genellik, tümlük.
letafet:
yumuflakl›k, güzellik, in-
celik.
libas:
elbise.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›, iç
yüzü.
menba:
kaynak.
mevt:
ölüm, vefat.
muhafaza:
koruma, saklama.
müddet-i hayat:
yaflam süresi.
mükerrer:
tekrar tekrar, defalar-
ca.
münasebat:
uygunluklar.
münasip:
uygun.
müflahedat:
gözle görülen fleyler.
müflahede:
bir fleyi gözle gör-
me.
müteaddit:
çeflitli, birden faz-
la.
nefis:
kendi, flah›s.
nefl’et:
do¤mak, ortaya ç›k-
mak.
nevi:
çeflit, tür, cins.
ruh-i bâkî:
ebedî, sonsuz ruh.
sabit:
yerinde duran.
tedricî:
derece derece, yavafl
yavafl.
tesir:
etki.
vak›at:
bafla gelen, olaylar.
vefat:
ölüm.
Zat-› Hafîz-i Bîzeval:
her fleyi
sonsuza kadar noksans›z bir
flekilde muhafaza eden zeval-
siz Allah.
Zat-› Hakîm-i Zülcelâl:
son-
suz büyüklük ve azamet sa-
hibi olan ve her fleyi hikmet-
le yaratan, Allah.
840 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,830,831,832,833,834,835,836,837,838,839 841,842,843,844,845,846,847,848,849,850,...1482
Powered by FlippingBook