Sözler - page 95

Demek, bir mecma-› ekberde muamele, bunlar üzerine
devam edip dönecek. Hem, bir meflher-i azamda daimî
gösterilecek. Demek, flu geçici, karars›z vaziyetler; sabit
suretler, bâkî meyveler veriyorlar.
Demek, bu ihtifalât bir saadet-i uzma, bir mahkeme-i
kübra, bilmedi¤imiz ulvî gayeler içindir.
On Birinci Suret:
Gel, ey muannit arkadafl! Bir tayyareye, ya flarka ve-
ya garba, yani mazi ve müstakbele giden bir flimendife-
re binelim. fiu mu’cizekâr zat›n, sair yerlerde ne çeflit
mu’cizeler gösterdi¤ini görelim.
‹flte bak, gördü¤ümüz menzil ve meydan ve meflher gi-
bi acayipler, her tarafta bulunuyor; lâkin sanatça, suret-
çe birbirinden ayr›d›rlar. Fakat, buna iyi dikkat et ki: O
sebats›z menzillerde, o devams›z meydanlarda, o bekas›z
meflherlerde ne kadar bâhir bir hikmetin intizamat›, ne
derece zahir bir inayetin iflarat›, ne mertebe âlî bir ada-
letin emarat›, ne derece vâsi bir merhametin semerat›
görünüyor. Basiretsiz olmayan herkes yakînen anlar ki,
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden
daha ecmel bir inayet ve merhametinden daha eflmel bir
merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet olamaz ve
tasavvur edilemez.
E¤er faraza, tevehhüm etti¤in gibi, daire-i memleke-
tinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit makamlar, bâkî
meskenler, mukim ahali, mes’ut raiyeti bulunmazsa, flu
SÖZLER | 95
O
NUNCU
S
ÖZ
kaplayan.
faraza:
farz edelim ki, ola ki.
garp:
bat›.
gaye:
amaç, maksat.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›; herkesin bilmedi¤i
gizli sebep; gizli, bilinmeyen nok-
ta.
ihtifalât:
törenler, merasimler.
inayet:
yard›m, ihsan.
intizamat:
düzenlemeler, düzen-
ler.
iflarat:
iflaretler, belirtiler.
karars›z:
bozulabilen.
lâkin:
fakat.
mahkeme-i kübra:
ahiretteki en
büyük mahkeme.
makam:
mevki, yer.
mazi:
geçmifl zaman.
mecma-› ekber:
en büyük top-
lanma yeri; ahiret.
mekân:
yer, mahal.
menzil:
yer, mekân.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
mertebe:
derece.
mes’ut:
saadetli, mutlu.
mesken:
oturulacak yer.
meflher:
sergi.
meflher-i azam:
çok büyük sergi
yeri.
mu’cize:
ola¤anüstü ve benzersiz
eser ya da ifl.
mu’cizekâr:
mu’cizeler gösteren.
muamele:
davranma, davran›fl,
yarg›lama.
muannit:
inatç›.
mukim:
yerleflmifl.
müstakbel:
gelecek zaman.
raiyet:
tebaa, halk.
saadet-i uzma:
en büyük ebedî
mutluluk.
sabit:
de¤iflmeyen, bozulmayan.
sair:
di¤er, baflka.
sebats›z:
yerinde durmayan, de-
¤iflen.
semerat:
meyveler, neticeler.
suret:
flekil, biçim, yap› • görün-
tü, resim • tarz, yol.
flark:
do¤u.
flimendifer:
tren.
tasavvur:
düflünme.
tayyare:
uçak.
tevehhüm:
zannetme, sanma.
ulvî:
yüksek, yüce.
vâsi:
genifl.
vaziyet:
hâl, durum.
yakînen:
kesin olarak, flüphesiz.
zahir:
görünen, aç›k.
zat:
kifli, flah›s.
acayip:
flafl›rt›c›, hayret verici
fleyler.
adalet:
her hak sahibine hak-
k›n›n tam ve eksiksiz verilme-
si.
ahali:
halk.
âlî:
yüce, yüksek.
bâhir:
aç›k.
bâkî:
sürekli, kal›c›, yok olma-
yan.
basiretsiz:
sezgisiz, uzak gö-
rüfllü olmayan, ferasetsiz.
bekas›z:
geçici , sürekli olma-
yan.
daimî:
devaml›, sürekli.
daire-i memleket:
memleket
s›n›rlar›n›n içi.
ecell:
en büyük, en üstün.
ecmel:
en güzel.
ekmel:
en mükemmel ve en
kusursuz.
emarat:
deliller, eserler, belir-
tiler.
eflmel:
en fazla kuflatan ve
1...,85,86,87,88,89,90,91,92,93,94 96,97,98,99,100,101,102,103,104,105,...1482
Powered by FlippingBook