Sözler - page 87

Çünkü,
zeval-i elem lezzet oldu¤u gibi, zeval-i lezzet da-
hi elemdir.
Bu sergilere bak ve flu ilânlara dikkat et ve bu dellâlla-
ra kulak ver ki, mu’ciznüma bir padiflah›n antika sanat-
lar›n› teflkil ve teflhir ediyorlar, kemalât›n› gösteriyorlar,
misilsiz cemal-i manevîsini beyan ediyorlar, hüsnümahfî-
sinin letaifinden bahsediyorlar. Demek, onun pek mü-
him, hayret verici kemalât ve cemal-i manevîsi vard›r.
Gizli, kusursuz kemal ise, takdir edici, istihsan edici,
“Maflaallah” deyip müflahede edicilerin bafllar›nda teflhir
ister. Mahfî, nazirsiz cemal ise, görünmek ve görmek is-
ter. Yani, kendi cemalini iki vecihle görmek—biri muhte-
lif âyinelerde bizzat müflahede etmek, di¤eri müfltak se-
yirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müflahedesi ile mü-
flahede etmek—ister; hem görmek, hem görünmek,
hem daimî müflahede, hem ebedî iflhat ister. Hem o da-
imî cemal, müfltak seyirci ve istihsan edicilerin devam-›
vücutlar›n› ister. Çünkü, daimî bir cemal, zail müfltaka ra-
z› olamaz. Zira, dönmemek üzere zevale mahkûm olan
bir seyirci, zevalin tasavvuruyla, muhabbeti adavete dö-
ner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder. Çünkü, insan
bilmedi¤i ve yetiflmedi¤i fleye düflmand›r.
Hâlbuki flu misafirhanelerden, herkes çabuk gidip kay-
boluyor; o kemal ve o cemalin bir ›fl›¤›n›, belki zay›f bir
gölgesini, bir anda bak›p doymadan gidiyor.
Demek, bir seyrangâh-› daimîye gidiliyor.
SÖZLER | 87
O
NUNCU
S
ÖZ
kemal:
mükemmellik.
kemalât:
mükemmellikler.
letaif:
incelikler, güzellikler.
mahfî:
gizli, sakl›.
mahkûm:
mecbur.
maflaallah:
Allah’›n istedi¤i gibi,
Allah’›n istedi¤i olur.
meyil:
yönelme, .
misilsiz:
eflsiz, benzersiz.
mu’ciznüma:
mu’cizeler göste-
ren; benzersiz, harika ifller yapan.
muhabbet:
sevgi.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mühim:
önemli, de¤erli.
müflahede:
seyretme, bakma.
müfltak:
fliddetle arzulayan.
mütehayyir:
hayret eden.
nazirsiz:
benzersiz, eflsiz.
sanat:
eserler.
seyrangâh-› daimî:
devaml› bir
seyir ve gezme yeri.
tahkir:
hakaret etme, afla¤›lama.
takdir:
be¤endi¤ini belirtme, k›y-
metini anlama.
tasavvur:
bir fleyi zihinde flekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
teflhir:
sergileme, gösterme.
teflkil:
meydana getirme, olufl-
turma.
vecihle:
yönüyle.
zail:
yok olan.
zeval:
yok olma, sona erme.
zeval-i elem:
üzüntü ve ac›n›n
yok olmas›.
zeval-i lezzet:
lezzetin sona er-
mesi.
zira:
çünkü.
adavet:
düflmanl›k.
antika:
benzersiz, çok de¤er-
li.
âyine:
ayna.
beyan:
bildirme, gösterme,
ortaya koyma.
bizzat:
kendisi, flahsen.
cemal:
güzellik.
cemal-i manevî:
manevî gü-
zellik.
daimî:
ebedî, sonsuz.
dellâl:
ilân edici, duyurucu.
devam-› vücut:
varl›¤›n de-
vam›.
ebedî:
sonsuz.
elem:
üzüntü, ac›.
hayret:
hayranl›k.
hürmet:
sayg›.
hüsnümahfî:
gizli güzellik.
ilân:
duyuru, bildiri.
ilân:
duyuru.
istihsan:
güzel bulma, be¤en-
me.
iflhat:
flahitlik, tan›kl›k.
1...,77,78,79,80,81,82,83,84,85,86 88,89,90,91,92,93,94,95,96,97,...1482
Powered by FlippingBook