Tarihçe-i Hayat - page 400

ahval-i s›hhiyem noktas›nda yaflayamayaca¤›m bir mah-
pusiyete mahkûm edip ve dolay›s›yla, bir cihette âdeta
idam›ma hükmeden ve yüz on befl risalemi bunun gibi
bir-iki mesele yüzünden mahkûm eden haks›z bir karar›,
elbette rûy-i zeminde adalet varsa, bu karar› red ve bu
hükmü nakzedecektir.
En ziyade bizi gayet hayretle, nihayet bir me’yusiyete
düflüren fludur ki: Isparta’da habbeyi kubbe yap›p, hiçbir
hakikate istinat etmeyen evham ve ihbarata binaen hak-
k›mda verdikleri karara karfl›, mezhebimizde yalana hiçbir
cihetle cevaz verilmedi¤inden, aleyhimde de olsa, hak ve
do¤ru söylemek mecburiyetiyle, yüz yirmi sahife kuvvetli
ve mant›kî delillerle kendimi müdafaa etti¤im ve bu kanun-
la hiçbir cihetle temas›m olmad›¤›n› ispat etti¤im hâlde, bu
müdafaat›m› ve ispat›m› hiç nazara almayarak, telif tari-
hiyle istinsah tarihlerini, hatta bir flahsa irsal eyledi¤im ta-
rihleri dahi birbirine ma¤lâta ile kar›flt›r›p ve yirmi senelik
ifli bir sene zarf›nda olmufl gibi görerek, nakarat gibi, Is-
parta’daki evhaml› karar›, hem sorgu hâkimlerinin karar-
namesinde, hem makam-› iddian›n iddianamesinde, hem
bizi mahkûm eden mahkemenin son karar›nda aynen,
hakl› müdafaat›m›z nazara al›nmadan tekrar edilmifl ve bi-
zi mahkûm etmifllerdir. Ehl-i hak ve hakikati titreten bu
haks›zl›¤›n bir an evvel ref’i ve Risale-i Nur’un masumiye-
tinin ilân›n›, fliddetle adliyenin en yüksek makam› olan
mahkemeden beklerim. E¤er pek hakl› ve kuvvetli bu fer-
yad›m›, farz-› muhal olarak, adliyenin yüksek makam› ifli-
tip dinlemezse, fliddet-i me’yusiyetimden diyece¤im:
adalet:
her hak sahibine hakk›n›n
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
âdeta:
sanki, düpedüz, baya¤›,
bas baya¤›.
adliye:
mahkeme, yarg›lama iflle-
riyle u¤raflan daire.
ahval-i s›hhiye:
sa¤l›kla ilgili hal-
ler.
aleyhimde:
zarar›mda.
binaen:
den dolay›, -den ötürü, -
için, -dayanarak, yap›larak, bu se-
bepten.
cevaz:
caiz olma, izin, müsaade,
ruhsat, yasak olmama, yap›lmas›-
na teflvik olunmayan, ancak mâ-
ni de olunmayan amel, ifl.
cihet:
yan, yön, taraf, sebep, vesi-
le.
delil:
bir davay›, meseleyi ispata
yarayan fley, bürhan, beyyine.
ehl-i hak ve hakikat
:
hak yolda
olan ve hakikat ve do¤ruyu bulan
kimseler.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
evham:
vehimler, zanlar, kuflku-
lar, esass›z fleyler, kuruntular.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
farz-› muhal:
imkâns›z› farz et-
me, olmayacak bir fleyi olacak-
m›fl gibi düflünme.
feryat:
flikâyet, hayk›r›fl.
gayet:
çok, fazla, son derece.
habbe:
yuvarlak ve ufak tane.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
hâkim:
yargݍ.
hayret:
flaflk›nl›k.
hüküm:
bir davan›n veya bir me-
selenin tetkik edilmesinden son-
ra var›lan karar.
idam:
öldürme.
iddianame:
iddia yaz›s›, savc›n›n
bir dava konusundaki iddialar›n›
toplam›fl oldu¤u, isnat etti¤i suç
ve delilleri de içine alan yaz›s›.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler, ha-
ber vermeler.
ilân:
meydana ç›karma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
irsal:
göndermek gönderilmek,
yollamak.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
istinat:
dayanma.
istinsah:
nüshas›n› yazma, örne-
¤ini ç›karma, kopya etme.
kanun:
devletin yasama kuvveti
taraf›ndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kararname:
sorgu hakiminin ha-
z›rlad›¤›, suçlamaya veya aklama-
400 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
ya dair resmi yaz›.
ma¤lata:
mugalâta, zihin ka-
r›flt›racak saçma söz, bofl ve
manas›z söz, karfl›s›ndakini
yan›ltmak için söylenen bofl
lak›rd›.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
mahpûsiyet:
tutukluluk hâli.
makam-› iddia:
iddiada bulu-
nan taraf, iddia makam›.
mant›kî:
akla uygun, mant›k
kaidelerine uygun, mant›kl›.
masumiyet:
masumluk, ka-
bahatsizlik, suçsuzluk.
mecburiyet:
mecbur olma,
mecburluk, zarurîlik durumu,
zora tutulma, zorunluluk.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
mezhep:
din, dinde tutulan
yol, dinde anlay›fl ve ibadet
yolu.
müdafaa:
savunma.
müdafaat:
müdafaalar, sa-
vunmalar, korunmalar.
nakarat:
çok s›k tekrarlan-
maktan dolay› b›kk›nl›k veren
söz.
nakz:
bozma, çözme, k›rma,
y›kma.
nazar:
dikkat.
nihayet:
son derece.
redd:
reddetme, geri verme,
geri çevirme, kabul etmeme.
ref:
kald›rma, giderme, fes-
hetme, la¤vetme, hükümsüz
b›rakma.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
zarf›nda:
içerisinde.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
1...,390,391,392,393,394,395,396,397,398,399 401,402,403,404,405,406,407,408,409,410,...1390
Powered by FlippingBook