Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Murat ÇİFTKAYA

Avrupa’nın İslâmla sınavı



Avrupa bir yol ayrımında. Yüzyıllardır kendisine “öteki,” dahası “Avrupalılık” ortak kimliğinin hem geçmişte, hem bugün teşkilinde kurucu bir karşıt unsur olarak kullandığı İslâmiyet ve Müslümanlar karşısında kelimenin tam anlamıyla bir kafa karışıklığı yaşıyor. Müslüman bir ülke olarak Türkiye, atalarının birer savaşçı olarak Viyana kapılarına dayanması gibi, bu defa Brüksel’in kapılarını zorluyor. Ama Avrupa için sorun öncelikle ne Türkiye’nin göreceli olarak hâlâ yüksek enflasyonu, ne büyük işsiz kitlesi, ne de diğer faktörler. Avrupa Türkiye üzerinden İslamla çetin bir sınav veriyor. Bu öyle zorlu bir sınav ki, hâlâ gevşek ve zayıf Avrupa “biz”ini oluşturan en temelli öğeyi, Hıristiyanlığı tehdit ediyormuş gibi görünüyor.

Bundan birkaç yüzyıl önce, Avrupa’nın herhangi bir şehrinde herhangi bir insana “Sen kimsin?” diye sorulacak olsa, cevap kesinlikle aynı olurdu: “Hıristiyanım!” Bu kimlik, ulus-devletin oluşumundan önce, “öteki” bir din olarak İslâmın fetihleriyle güçlenmişti. Avrupa yarımadasına kapanan Avrupalılar ortak düşman olarak gördükleri Müslümanlar karşısında sık sık ortak kimliklerini hatırlayacaklardı.

Daha öncesinde, Haçlı Seferleri sırasında saldırı halinde gerçekleştirdikleri birliktelik ve ortaklık, Osmanlı zamanında savunmaya dönüşecek; Viyana Kuşatması bir metafor olarak günümüze kadar unutulmadan gelecekti.

Diğer bir deyişle, geçmişte Avrupa’ya, farklı imparatorlukların ve prenslerin yönetiminde, farklı mezheplere mensup ülkeler topluluğunun ötesinde ortak bir kimlik kazandıran şey İslâm ve Müslümanlardı. Avrupalılar kendi aralarında bazen bir asır sürecek savaşlara girseler de, hep Müslümanlara karşı “biz” dediler. Morin’in deyişiyle, İslâm fetihlerinin başladığı yedinci yüzyıldan itibaren Avrupa’yı “Avrupalılaştıran İslâm” oldu. Bugün de bir derece böyle değil mi?

“Öteki”ni ne yapmalı?

Bugün, Avrupa kimliğinin—eğer öyle birşey varsa—görünürdeki en zayıf unsuru Hıristiyanlık. Ama ilginçtir, Türkiye sözkonusu olduğunda, hemen her bilinçaltından aynı tepki yükseliyor: “Ama onlar Müslüman!” Diğer bir deyişle, Avrupalılar Hıristiyanlığını, Müslümanlar karşısında hatırlıyor. Ve ilginçtir, önemli bir kısmı iki dini bir “karşıtlık” ilişkisi içinde algılıyor.

Avrupa anayasasını yazmakla görevlendirilen Giscard D’estaing gibi “Türkiye’nin AB üyeliğinin kabulü Avrupa’nın sonu demektir” diyebiliyor. Avrupalı olmanın kriterleri son kertede “Hıristiyanlık”a indirgeniyor.

Şöyle bir muhakeme yürütelim isterseniz: Bugün kusurlu demokrasisi, bozuk ekonomisi, farklı toplumsal yapısıyla Türkiye bir İslâm değil de Hıristiyan ülkesi olsaydı, Avrupa karar alıcılarının ve kamuoyunun tavrı nasıl olurdu? Kuşkusuz, bugünkünün tam tersi! Otuz küsur senelik faşist bir idareden sonra bütün problemleriyle İspanya’nın birliğe alınmasına benzer bir süreç sözkonusu olur, ve sorunların birlikte aşılmasına çalışılırdı.

Ama Avrupa’nın aklı karışık. Düne kadar geri püskürtmekle övündüğü Osmanlı gazilerinin torunlarına kapıyı bu defa içeriden açarlarsa, biliyorlar ki, bu kapı İslamiyete ve Müslümanlara açılacak. Ya da kapı kapalı bırakılacak. Avrupa, tarihî kimliğinde hep “öteki” olarak gördüğü bir unsuru özümseyecek ya da dışlamaya devam edecek.

Burada, bir azınlık olarak milyonlarca Müslümanın zaten Avrupa’da senelerdir yaşıyor olmasından öte birşey sözkonusu. Müslümanlar bir “azınlık” olarak değil, eşit bir kurucu unsur olarak yeralacak ve kabul görecek Avrupa’da.

O yüzden, Türkiye’yi düşünmek Avrupa için esasen İslâmı düşünmek ve İslâmı düşünmek ise kendini yeniden tanımlamak demek.

Gerçek şu ki, Giscard D’estaing tamamen haksız değil. Türkiye’nin ve onunla birlikte İslâmın varlığıyla, Avrupa kendisi olmaktan, daha doğrusu tarihî olarak düşünüldüğü şey olmaktan çıkacak. Bir anlamda—bu defa barışçıl bir şekilde—Avrupa yine sona erecek/ölecek ve yine farklı bir surette doğacak.

Ya da, “biz ve ötekiler” taassubuyla, kapısını İslâma ve dahi barışa kapayacak.

08.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.06.2006) - Avrupa’yı yeniden düşünmek (1)

  (04.06.2006) - Ulusal tiyatro

  (01.06.2006) - Varlığımız kime emanet?

  (30.05.2006) - Modern ideolojik bir proje olarak İslâmcılık

  (28.05.2006) - Suya kanmak*

  (25.05.2006) - Projenin iflâsı

  (23.05.2006) - Namuslu bir sol hayal mi?

  (21.05.2006) - Ayırmayan ölümler yaşayabilmek

  (18.05.2006) - “Kürt sorunu”nu yeniden düşünmek-2

  (16.05.2006) - Kürt sorunu”nu yeniden düşünmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004