Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

And olsun ki onlara da kendi içlerinden peygamber göndermiştik. Şimdi bak, Allah'ın azâbından sakındırıldıkları halde onu yalanlayanların hali ne oldu?

Sâffât Sûresi: 72-73

29.11.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Güzel niyet, sahibini Cennete sokar.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3814

29.11.2006


Hıristiyanlık, bir nevî İslâmiyete inkılâp edecektir

Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. (...)

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, hâlihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nev'î İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.

Evet, her vakit semâvattan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan sûretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye sûretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer sûretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.

Mektubat, s. 60

Lügatçe:

cereyan-ı nemrudâne: Nemrud gibi zulüm ve cebir ile iş gören cereyan. Ulûhiyet: Allah’ın ilâhlığı. tasaffi: Saflaşma. hurafat: Hurafeler. iktida: Uyma. metbû: Tabî olunan

Muhbir-i Sadık: Doğru haberci; Allah ve âhiretle ilgili doğru haberler veren Peygamberimiz (asm).

29.11.2006


Bediüzzaman’ın Fener Patriği ile görüşmesi

1953 senesi baharında Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul’da üç ay kaldı. İlk geldiği gün, Bayezıt’ta Marmara Palas’ta kaldı. Çamlıca ve Üsküdar’da iki ayrı dostunun evinde üçer gün misafir oldu. Daha sonra Çarşamba’da Fırıncı Mehmet Güleç’in evinde üç ay kaldı.

O yıl İstanbul’un 500. fetih yıldönümü idi. Bu sebeple parlak törenler yapıldı. Topkapı’da, Fatih’te yapılan bu törenlere resmî zevatla birlikte Said Nursî de iştirak etti. Yanında üniversite talebeleri ve Binbaşı Refik Bey bulunuyordu.

Bediüzzaman, yanında bulunan talebesi Ziya Arun ile Fener Patriği Athenagoras’a gitti, onunla görüştü.

Bu görüşme sırasında, Said Nursî ona:

“Hıristiyanlığın din-i hakikisini kabul etmek, Hazret-i Muhammed’i (asm) Peygamber ve Kur’ân-ı Kerîmi de Kitabullah kabul etmek şartıyla, ehl-i necat olacaksınız” der.

Athenagoras ise cevaben “Ben kabul ediyorum” deyince, Bediüzzaman “Pekâla, siz bunu dünyanın diğer manevî reislerine de söylüyor musunuz?” diye sorar.

Patrik ise, “Söylüyorum, fakat onlar kabul etmiyorlar” der.

(Bilinmeyen Taraflarıyla B.S.N., s. 415)

BİR HATIRA

Bediüzzaman'ın Fener Patriği ile görüşmesini, Mehmet Fırıncı hatıralarında şöyle anlatıyor:

“Üstad Hazretleri (1953 yılında) İstanbul’da bulunduğu zaman İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü idi. Çok geniş bir kutlama merasimleri programı hazırlanmıştı. Mehter yeniden kurulmuştu. İstanbul’da büyük bir bayram havası esmekteydi. Fatih Camii’nin Akdeniz kapısı tarafında büyük bir şeref tribünü kurulmuştu. 29 Mayıs 1953’de İstanbul sevinç ve şenliğin zirvesindeydi.

“Merasim başlamadan önce emekli binbaşı Refik Bey, Üstad Hazretlerini ve arkadaşları alarak, Fatih’teki merasim mahalline getiriyor. Fakat çok şiddetli izdihamdan içeri girilemeyecek bir durum olduğunu görünce, Binbaşı Refik Bey, etrafa hiddetle bağırarak açılmalarını ve son derece büyük bir âlimin burada bulunduğunu ilân ediyor. Âsayiş vazifelileri derhal Üstad Hazretlerinin yolunu açmak için tedbir alıyorlar. Halk da bu tedbir gereğince yolları kendiliğinden açıyor. Ve Üstad Hazretleri doğru şeref tribününe, o zamanın İstanbul Valisi Fahreddin Kerim Gökay’ın sağ tarafında ayrılan yere oturuyor. Ve oradan merâsimi gayet şâşalı ve muhabbetli bir şekilde takip ediyorlar.

“Üstad Hazretleri, mehterin de resmî geçit yaptığı bu merasimden sonra eve döndüler. Ve istirahata çekildiler.

“...O gün Fener Patrikhanesine giderek Patrik Athenagoras’ı ziyaret etmiş ve ziyaret esnasında kendisine hitaben, ‘Siz Kur’ân’ı Allah’ın kitabı, Hz. Peygamberi de peygamber kabul etseniz ve Hıristiyanlığın da din-i hakikîsiyle amel etseniz ehl-i necat olacaksınız’ demiş. O da ‘Ben kabul ediyorum’ diye cevap vermiş. Üstad tekrar ‘Dünyadaki diğer ruhanî reisler de kabul ediyorlar mı?’ diye sormuş. O, ‘Onlar kabul etmiyorlar’ demiş. Üstad, kendisini gayet hürmetle karşılamış olduklarını söyledi.”

(Son Şahitler, 4. Cild, s. 344)

29.11.2006


Zübeyir Gündüzalp'in kaleminden

Bediüzzaman’a,

Hıristiyan dünyası da minnettardır

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bu asırda bir mu’cize-i mânevîsi olan Risâle-i Nur eserleri olduğunda, basîretli İslâm mücâhidleri ve âlimleri, icraat ve müşâhedâta müstenid yakînî bir kanaat-i katiye ile müttefiktirler.

Evet, tarih-i beşer, Risâle-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki Risâle-i Nur Kur’ân’ın emsâlsiz bir tefsiridir.

Evet, Bediüzzaman Said Nursî’ye yalnız âlem-i İslâm değil, Hıristiyan dünyası da medyûn ve minnettardır ki, dinsizliğe karşı umumi cihâdında mazhar olduğu muvaffakıyet ve galibiyetten dolayı Roma’daki Papa dahi, kendisine resmen tebrik ve teşekkürnâme yazmıştır.

Sözler, s. 723

29.11.2006


Vatikan’dan Zülfikar’a dair mesaj

1944'ten sonra Bediüzzaman Hazretlerinin İnebolulu talebelerinden merhum Selâhaddin Çelebi ile babası merhum Nazif Çelebi, Risâle-i Nur’ları ilk defa teksir makinesiyle çoğaltarak dünyanın değişik merkezlerine göndermişlerdi. Bu merkezlerden biri de Vatikan’dır.

Vatikan’dan cevabî bir teşekkür mesajı de gelmiş ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri bunu lâhika mektupları arasına koydurmuştur. 22 Şubat 1951 tarihli Papalık’tan gelen mesajı, aşağıya aynen alıyoruz:

Papalık Makam-ı Âlîsi / Kalem-i Mahsusu / Başkitabet Dairesi

Vatikan - 22 Şubat 1951

Efendim,

Zülfikar nâm el yazısı olan güzel eseriniz İstanbul’daki Papalık makam-ı vekâleti vasıtasıyla Papa Hazretlerine takdim edilmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinize Cenâb-ı Hakk’ın lütuflarını dilediklerini tebliğe beni memur ettiklerini arza müsâraat eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım efendim.

Vatikan Bayan Başkâtibi

(Emirdağ Lâhikası, s. 303)

Zülfikar’da neler var?

Risâle-i Nur Külliyatı içerisinde yer alan Zülfikar Mecmuası Üç Makam ve bir Hatime’den oluşmaktadır. 1. Makam’da Mu’cizât-ı Kur’âniye (25. Söz), 2. Makam’da Mu’cizât-ı Ahmediye (19. Mektub), 3. Makam’da Haşir Risâlesi (10. Söz); Hatime kısmında ise Üstad’a ve Hasan Feyzi Yüreğil’e ait bazı mektuplar ve Arapça Hizb-i Nûrî bulunmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri bu mecmuâ için şöyle der: “Bu acîb asırda, ehl-i îman Risâle-i Nur’a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Mûsa’ya şiddetle muhtaç oldukları gibi, hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar’a şiddetle muhtaçtırlar. Evet, meselâ, i’câz-ı Kur’âniye bahsindeki ekser âyetlerin medâr-ı şüphe ve îtiraz olmuş aynı yerlerde i’câzın lem’aları ve Kur’ân’ın güzel nükteleri ispat edilmiş.” (Asay-ı Mûsâ, s. 9)

29.11.2006


BİR KISSA, BİN HİSSE

Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın babası müşrikti ve Bedir savaşında durmadan oğluna hücum ediyordu.

Ebu Ubeyde de babasından kaçıyordu.

Fakat öyle bir an geldi ki, babası Ebu Ubeyde’yi kurtulamaz bir halde kıstırdı, sıkıştırdı. Ve çokça hücumlara maruz bıraktı.

İşte o anda Ebu Ubeyde gayretini esirgemedi ve müşrik babasını öldürdü.

Allah o zaman Ebu Ubeyde hakkında Mücadele Suresinin 22. ayetini indirdi.

Ayette Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun Allah ve Resulüne düşmanlık edenlere sevgi beslediğini göremezsin. İsterse onlar babaları, evlatları, kardeşleri yahut aşiretleri olsun. Allah onların kalplerine imanı yerleştirmiş ve kendi tarafından bir nur ile kuvvetlendirmiştir. Ahirette de onları içinde ebediyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan. İşte onlar Allah’a tabi olan topluluktur. Haberiniz olsun ki, Allah’a tabi olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir.”

(Mücadele Suresi: 22)

Süleyman KÖSMENE

29.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004