Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Gözleri dehşetten baygın düşmüş halde, yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.

Kamer Sûresi: 7

02.03.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Allah'ın en çok buğzettiği yaratık îman edip sonra küfre giren kimsedir.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 32

02.03.2007


Meşrutiyetin ziyâsı galebe çalacaktır

Suâl: “Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrûtiyetin âsârı hangisi, ötekisinin âsârı hangisidir?”

Cevap: Ne kadar iyilik var, meşrûtiyetin ziyâsındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdâdın zulmetinden, yahut meşrûtiyet nâmıyla yeni bir istibdâdın zulmündendir. Geri kaldı; tâ tâziyeden sonra vedâ edip, pederini takip etsin. Fakat, emîn olunuz, ziyâ galebe çalacaktır.

Suâl: “Meşrûtiyeti pekçok i’zâm ediyorsun. Eskide rey-i vâhid idi, milletten suâl yok idi; şimdi meşverettir, milletten suâl edilir. Millet, ‘Ne için?’ der; ona, ‘Ne istersin?’ denilir, işte bu kadar. Daha nedir, o kadar ilâveyi takıyorsun?”

Cevap: Zâten şu nokta bütün cevaplarımı tazammun etmiş. Zîrâ meşrûtiyet hükümete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nev'ide, her tâifede onun san'atına âit bir nev'i meşrûtiyeti tevlid eder. Hattâ ulemâda, medâriste, talebede bir nevî meşrûtiyeti intâc eder. Evet, her tâifeye ona mahsus bir meşrûtiyet, bir teceddüt ilhâm olunuyor. İşte, şu arkasında şems-i saadeti telvih eden ve temâyül ve incizap ve imtizâca yüz tutan lemeât-ı meşverettir ki, bana meşrûtiyet hükümetini bu kadar sevdirmiştir. Bence taklidin temelini atıp, ihtilâfâtı çıkarmakla, Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyetten intâc eden mesâil-i dîniyedeki istibdâd-ı ilmîdir ve nefsü’1-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır.Haşiye-1 Meşrûtiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakîkatin imdâdıyla, fünûn-u sâdıkanın muâvenetiyle, insafın yardımıyla şu firâk-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me’mûldür. Şu fırkalar, eğer, çendan bir hizip olarak görünmüyor, fakat efkârda tahallül ederek münteşiredir. Herkesin dimâğında onların meylettiği mesleğe meyelân bulunabilir. Hattâ, eğer bir dimağ büyütülse, maânî tecsîm edilir ise, şu firak, sinematografvârîHaşiye-2 o dimağda temessül ettiği görülecektir.

Haşiye-1: Dikkat lâzımdır.

Haşiye-2: Kürtlere medeniyetin garâbetini zikrettiğim sırada sinematografı târif etmiştim.

Münâzarât, s. 31-32

Lügatçe:

âsâr: Eserler.

ziyâ: Işık.

istibdâd: Baskı, tahakküm.

zulmet: Karanlık.

i’zâm: Büyütme.

rey-i vâhid: Tek bir kişinin görüşü, arzusu.

tazammun: İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme.

vecih: Yön, cihet, taraf, çevre.

tevlid: Doğurma, netice verme.

intâc: Netice verme.

telvih: Açıklama, izah etme.

istibdâd-ı ilmî: İlmî istibdat, baskı.

mukayyed: Kayıtlı, bağlı, sınırlı.

kaviyyen: Kuvvetle

ıtlak: Salıvermek, serbest bırakmak, affetmek.

tahallül: İçine girmek.

münteşire: Yayılmış şekilde.

Bediüzzaman Said NURSİ

02.03.2007


“Din umumun mukaddes malıdır”

Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, kendisiyle 28 Şubat sürecini konuşan Hürriyet gazetesi yazarı Şükrü Küçükşahin’e şöyle demiş:

“Kimse din üzerinden siyaset yapmamalı. Yapılırsa en çok da samîmî dindarlar zarar görür. O halde dinin hiçbir siyasî kalıba girmeyeceğinin, hiçbir partinin din eksenli siyaset yapamayacağının altını çizmeli.” (Hürriyet, 1.3.2007)

Bediüzzaman yaklaşık bir asır önce, kendisine “Dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım” diyenlere şöyle demişti:

“Evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şartla ki, muharrik (hareket noktası), aşk-ı İslâmiyet (İslamiyet aşkı) ve hâmiyet-i diniye (dine hizmet) olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hatâ da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür.” (Sünuûhat, s. 65)

Peki din adına ortaya çıkanların İslâma hizmet kastıyla mı, yoksa siyasetçilik hesabına mı ortaya çıktıkları nereden anlaşılacaktı? Bediüzzaman onu da izah ediyordu:

“Kim fasık (günahkâr) siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar (tekelcilik) zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî (kuvvetli) bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.”

Maalesef, bu ülkede yıllarca din adına siyaset yaparak milletin ortak mukaddes değeri olan dini kendi tekeline alanlar, ‘kavî bir ekseriyet’in dinin aleyhine geçmesine sebep oldu. Bugün bunun zararlarını milletçe hâlâ yaşıyoruz.

Bediüzzaman’ın yaklaşık 100 yıl önce, Şam’da Emeviye Camii hutbesinde sarfettiği şu sözler de siyaset dünyasının kulağına küpe olmalı:

“Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin.” (Hutbe-i Şamiye, s. 62)

Başbakan Yardımcısı Şahin’in sözleri, bu topraklarda yüzyıl önce söylenmiş gerçeklerin gecikmiş bir ifadesi. Ne diyelim, buna da şükür; inşallah ders alınmıştır.

İsmail TEZER

02.03.2007


Nurdan duâlar

Allahım!

Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve Ashâb ve kardeşlerine Senin için hoşnutluk ve onun için de hakkı edâ olacak bir rahmet ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette kıl. Duâmızı kabul et ey âlemlerin Rabbi!

Sözler, s. 513

02.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004