Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Terörü besleyen ana damarlar



Dağlarda teröristler var, ancak bunda dağların bir suçu yok.

Çünkü, aynı cinsten teröristler, modern yapılı şehirlerin göbeğinde de var.

Dağdaki yuvalarını yakıp yıkmakla, teröristlere elbette ki bir darbe vurmuş olursun.

Ancak, bu tarz yöntemlerle kökünü kazıyamazsın.

Çünkü, modern şehir binalarında da dağdakilerle aynı paralelde çalışan kimseler var.

Tek çarenin yakıp yıkmada olduğu mantığından yola çıkılırsa, o takdirde ne yapılacak?

Şehirdeki binalar yakılıp yıkılamayacağına göre, demek ki başka türlü tedbirlere de başvurulması gerekir.

İşte görüyoruz, İstanbul’un en eski ve en işlek semtlerinde bile, onlarca araba kundaklanarak yakılıyor.

Aslında, bu cinayetleri işleyenlerin dağdakilerden bir farkı yok.

Bunlar, bulundukları yerin şartlarına göre davranıyor, tahribatın en büyüğünü yapmaktan menhus bir lezzet alıyor.

Bu arada, masum ve günahsız vatandaşın malı gitmiş, canı yanmış, hiç umurlarında dahi değil.

Demek ki, bu yıkıcı zihniyeti besleyen bir takım lânetli damarlar var ki, yakıp yıkmak için zaman ve mekânın bir farkı kalmıyor.

İşte, terörle baş etmenin hem kolay bir iş olmadığını, hem de sadece milyonlarca dolar harcayarak dağları bombalamakla bu işin üstesinden gelinemeyeceğini yakinen görüp anlamış oluyoruz.

Tabiî, bu işi bizim gibi görmeyen ve anlamayanlar da var.

Ancak, acı gerçek ortada: Ülke ve millet olarak, kronikleşmiş bir iç huzursuzlukla yıllardır boğuşmaktayız. Hemen herkes, bu belânın bir an evvel son bulmasını istiyor. Karanlık odaklar ise, kargaşanın devamından yana.

Burada önem arz eden husus, evvela bu terör belâsını ortaya çıkaran ve onu besleyen asıl sebeplerin bulunması ve teşhisin doğru şekilde konulması.

Bize göre, çare bulmak mevkiinde bulunanlar, teşhisi henüz doğru şekilde koyabilmiş değiller. Bu yüzden, tedâviyi de doğru yapamıyorlar.

Evet, yerine göre elbette ki, kanuna dayalı kuvvetin kullanılması lâzım. Fakat, bir yandan terörü tahrik ve teşvik eden sebepleri besleyip çoğaltmak ve bir yandan da şiddetle üzerine gitmek, aklın kabul edeceği bir usul olmasa gerek.

Terörü doğuran ana sebeplerin içeride, destekleyen, kuvvet veren kaynakların ise dışarıda olduğu noktasında bir mutabakat sağlanırsa, bu belâyı defetmenin tutarlı bir yolunun bulunacağı da kuvvetle muhtemeldir.

Kısaca

“Sahte çürük”ün diğer yarısı

Sıradan biri olmayan bir siyasetçinin, askerlikten yırtmak için “sahte çürük” raporu aldığı iddia ediliyor.

Bu iddia yüzde yüz doğru olsa bile, yine de bir doğrunun ancak ve ancak yarısını izhar edebiliyor.

Dolayısıyla, bu doğrunun ayrıca bir diğer yarısı var.

O da şudur: Çürük raporu alan biri varsa, mutlaka bu raporu veren birileri de vardır.

Neticede, raporu alan belli. Ancak, raporu veren -ne hikmetse- bir türlü tesbit edilemiyor,Aynı konuyla ilgili haberler, daha evvel de medyada yer aldı. Ancak, hemen her defasında çürük alan sahtekârdan söz edildi de, aynı çürüklüğü paylaşan sahtekârların bir türlü esamisi okunmadı.

GÜNÜN TARİHİ 19 Aralık 1912

Adalar üzerindeki hakimiyet

Osmanlı Devleti asırlardır sürdürmüş olduğu Ege ve Akdeniz üzerindeki hakimiyetini kaybetmeye başladı.

Başta Midilli olmak üzere, Limni, İmroz, Bozcaada, Karyot, Taşöz ve Semendirek adaları, Yunan donanmasına ait savaş gemileri tarafından, önce abluka altına alındı. Ardından da, ismi geçen adalara asker çıkarılarak fiilen işgal edildi.

Yunanlılar, bu tarihten tam 14 sene evvel de (21 Aralık 1898), Girit adasını ele geçirmiş ve buradaki Osmanlı hakimiyetine son vermişlerdi.

İtalyanlarla yapılan Trablusgarp Savaşının (1911) hemen ardından, ismi geçen adaların da Yunanistan tarafından zaptedilmesiyle birlikte, Ege ve Akdeniz artık birer “Osmanlı gölü” olmaktan çıkmış oldular.

Burada şu önemli noktayı da nazara vermek gerekir: Yunan kuvvetleri, bu adaları işgal hareketini tek başıyla yapmadı. Onun arkasında, İtalya başta olmak üzere, Avrupa’nın diğer bazı devletleri de el altından büyük destek verdiler.

Aynı desteklerin, kısa bir süre sonra başlayacak olan Balkan Savaşlarında da devam ettiğini tarihler kaydediyor.

Tebrik

Aziz okuyucularımızın Kurban Bayramını tebrik ve tes’id eder, bu bayramın İslâm ümmetine ve bütün beşeriyete huzur ve barış getirmeye vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim. MLS

21.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.12.2007) - Eşref Edib'in 'Said Nursî' makalesi (4)

  (18.12.2007) - Bir Kandil yakmak

  (17.12.2007) - Susurluk'tan Şemdinli'ye

  (14.12.2007) - E–Sigara

  (13.12.2007) - Hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet

  (12.12.2007) - Pişmanlık ve zamanlama faktörü

  (11.12.2007) - 25 yıllık YÖK mağdurları

  (10.12.2007) - 93 Harbinde şânlı Plevne halkası

  (08.12.2007) - Sigarada merhametin sınırı

  (07.12.2007) - İhraç, tokalaşma, vesâire...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri