Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Devlet krizi



AKP hakkında açılan kapatma dâvâsı, içeride ve dışarıda “yargı darbesi” olarak yorumlandı. Aslında dâvâ, seçilmiş iktidara karşı yargı kurumunca başlatılan müdahale sürecinin ilk aşamasıydı. Sürecin ikinci adımı ise dâvânın Anayasa Mahkemesinde kabulüyle atıldı.

Yargıtay Başkanlar Kurulunun, anamuhalefet lideri ve bir kısım medya tarafından “muhtıra” olarak yorumlanan açıklaması, bir üçüncü aşama.

Bu süreçte geçilen her bir aşama, müdahale sürecinde yaşanan bunalımı daha da derinleştiriyor ve ağırlaştırıyor. Devlet krizi giderek tırmanıyor.

Devletin üç ayağından ikisi, yürütme ve yasama organları, üçüncü ayak olan yargı ile karşı karşıya.

Bundan önceki devlet krizlerinden üçünde sonucu tayin eden nihaî adım asker tarafından atılmış; 27 Mayıs ve 12 Eylül ihtilâlleri, seçilmiş hükümetlerle birlikte Meclisleri de feshederken, 12 Mart’ta dönemin hükümeti, maruz kaldığı müdahalenin Meclise de yönelmemesi için çekilmişti.

Sonuçta Meclis açık kalmış, ama üzerindeki asker gölgesi devam etmiş ve bu gölge, 1973’teki Köşk seçiminde Genelkurmay Başkanını cumhurbaşkanı seçtirmek için yapılan yoğun asker baskısının sivil inisiyatifle püskürtülmesi sonucu kısmen kalkmıştı. Ama 12 Mart’tan sonra hazırlanıp yürürlüğe konan “siyasî dizayn projeleri” etkili olmuş ve demokrat siyaseti zaafa uğratmıştı.

12 Eylül bu durumu daha da katmerlendirdi.

Dördüncü kriz olan 28 Şubat’ta ise askerin başlattığı ve ağırlıklı olarak yargının devam ettirdiği bir müdahale süreci yaşandı ve bu süreç halen de sürüyor. Son gelişmeler bunun çok açık ifadesi.

Ama bu gelişmelerde dikkat çeken farklılık, bu defa asker geride kalırken yargının ön plana çıkmış olması. Genelkurmay’ın geçen yılki 27 Nisan e-muhtırası, askerî cenahtaki son atraksiyondu. Ondan sonra Anayasa Mahkemesinin 367 kararıyla, yargının öne çıktığı yeni bir sürece girildi.

27 Nisan muhtırasıyla 367 kararına halkın ve siyasetin 22 Temmuz’da ve ardından cumhurbaşkanı seçimiyle verdiği cevabın misillemesi, iktidar partisi hakkındaki kapatma dâvâsıyla geldi.

Şimdi adım adım bu süreçte ilerliyoruz.

Yeni süreçte askerin geri planda kalmasında, siyasete müdahil tavırların öncelikle askeri yıprattığının artık fark edilmeye başlanması mı; iç ve dış kamuoyundan yükselen tepkilerin artması mı; ya da özellikle AB’nin bu noktadaki ısrarlı takip ve uyarıları mı etkili oldu; doğrusu kestirmek zor.

Ama bundan evvelki tecrübelerde doğrudan askerle sonuç alınırken artık bu rolün yargıya aktarılmış olması dikkat çeken bir taktik manevra.

Ne var ki, işin özünü değiştirmeyen ve tek farkı statüko muhafızlığını askerden alıp yargıya yüklemek olan bu manevranın da AB adayı Türkiye'de fazla uzun ömürlü olması zor. Yargı müdahaleleri bugün için ve kısa vadede etkili olabilir, ama ilerleyen süreçte bu yöntem de işlevini kaybedecek.

Nitekim kapatma dâvâsının açıldığı andan itibaren tepkisini dinamik, kararlı ve yapıcı bir şekilde ortaya koymaya devam eden AB’den, tam da Yargıtay bildirisinin yayınlandığı gün gelen yeni mesajlar, bu noktada son derece dikkat çekici.

Türkiye’de yargının bağımsızlığı konusunda bir sıkıntı bulunmadığını, ama tarafsızlığına ilişkin soru işaretlerinin mevcut olduğunu dile getiren beyanların yanı sıra Avrupa Parlamentosunda kabul edilen Türkiye raporunda yargı reformunun âcil gerekliliğine vurgu yapılması çok önemli.

AB’nin “sivil-asker ilişkileri”nin evrensel demokrasi kriterlerine uydurulması gereğini ısrarla vurgulaması, bu hususta belli bir noktaya gelinmesine büyük katkı sağladı. Görünen o ki, bundan sonraki süreçte asker meselesine ilişkin sıkı ve yakın takibin yanı sıra yargıyı evrensel hukuk standartlarına çekme çabaları da yoğunlaşacak.

312, 301, DGM’ler gibi konularda alınan mesafe, bu çabaların bir neticesiydi. Ama tecrübeler, artık perakende çözümler yerine, zihniyet değişikliğini de hızlandıracak köklü ve yapısal reformların gündeme getirilmesi gerektiğini gösteriyor.

23.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.05.2008) - Kaygı mı, bahane mi?

  (21.05.2008) - Yargıya baskı mı?

  (20.05.2008) - Yıpratan süreç

  (18.05.2008) - Ömür dakikaları

  (17.05.2008) - Bir yıl sonra

  (16.05.2008) - 60 yıllık düğüm

  (15.05.2008) - 301 genelgesi

  (14.05.2008) - Paris'ten gelen soru

  (13.05.2008) - Ders çıkarmak

  (10.05.2008) - Tartışılan satış

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır