06 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Halkın efendisi ona hizmet edendir. Onlara su dağıtan suyu en son içer.

Câmiü's-Sağîr, No: 2383.

06.04.2010


Ahlâkta yaşanan terör

Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.

Risâle-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiâmiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risâle-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu’cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.

Ezcümle: Hayat-ı içtimâiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.

Cenâb-ı Hakka şükür ki, Risâle-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (asm) olan sedd-i Kur’ânî’nin tezelzülüyle ve Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.

Risâle-i Nur’un şakirtleri, böyle bir hadisede mânevî mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve âmâl-i sâlihaya medar olur.

Aziz kardeşlerim,

İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hadisata karşı, ihlâs kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz, iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemlerle, herbirinin âmâl-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi; lisanlarıyla, herbirinin takvâ kalesine ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan bu fakir ve aciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyâm-ı meşhurede yardıma koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe’nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı maneviyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartıyla, Risâle-i Nur talebelerini bütün duâlarıma ve mânevî kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirak-i â’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade “Risâle-i Nur talebeleri” ünvanıyla hissedâr ediyorum.

Kastamonu Lâhikası, s. 111

LÜGATÇE:

Seddi Zülkarneyn: Zülkarneyn’in, Ye’cüc ve Me’cüc kavminden korunmak isteyenler için yaptırdığı çok büyük ve sağlam set, kale.

Ye’cüc ve Me’cüc: 1- Hadislerde kıyamete yakın zamanda çıkacağı belirtilen kısa boylu, çapulcu iki kavmin adları. 2- Kur’ân’da bahsi geçen, eski çağlarda Orta Asya’da yaşayan ve medeniyetleri saldırılarıyla taciz eden yağmacı ve talancı, acımasız iki vahşî güruh.

hayatı içtimâiye: Sosyal hayat.

şeriatı Muhammediye: Peygamberimizin şeriatı.

seddi Kur’ânî: Kur’ân’ın yıkılmaz seddi, kalesi.

tezelzül: Sarsıntı.

zulmetli: Karanlıklı.

anarşilik: 1- Kargaşa, karışıklık. 2-sos. Her türlü düzen ve otoriteye karşı koyarak karışıklığı meydana getirme durumu. 3-Terör. 4-Siy. Hükümetsiz veya siyasî otoritesini kaybetmiş düzensiz topluluk hâli.

fesad: 1- Bozukluk. 2- Fenâlık, kötülük, arabozanlık.

ifsad: Fesada uğratma, bozma.

zamanı Sahâbe: Sâhabe zamanı.

âmâli sâliha: Sâlih ameller.

iştirâki âmâli uhrevî: Ahirete ait olan işlerdeki ortaklık.

hasenat: İyilikler.

tehacüm: Hücum etme.

şuhuru selâse: Üç aylar.

eyyâmı meşhure: Meşhur günler.

şe’n: 1- Hal, keyfiyet, durum, özellik, yapı, istidat. 2- İş.

06.04.2010


Yerdeki teşyîye nisbet, gökte hoşâmedî vardı

Osman Demirci Hocanın, Fatih Camii’ni, avlusunu ve çevredeki yolları, sokakları dolduran binlerce insanın iştirakiyle kıldırdığı namazı müteakip, Zübeyir Gündüzalp’in tabutu omuzlara alınıp cemaat yola çıkınca o fevkalâde hâller de onlarla birlikte harekete geçti.

O yıllarda, öldürülen militanların cenazelerini kaldırma bahanesiyle caddeleri, meydanları işgal ederek trafik akışını durdurup gösteri yapan alayişli, nümayişli, taşkın talebe yürüyüşleri çok olduğundan insanlar tedirgindi.

Bunu bilen bazı Nur Talebeleri, cemaat caddeyi doldurduğu için mecburen duran şoförlerin yanına gidip verdikleri rahatsızlıktan dolayı özür dileyerek yan yollardan gitmelerini tavsiye ettiler.

Daha önce hiç şahit olmadıkları bu nezaket karşısında şaşıran şoförler, arabalarını kenara çektiler ve sokaklardan caddeye boşanan kalabalığa bakarak benzerlerinden çok farklı olan cenazenin mahiyetini anlamaya çalıştılar.

Bazı cenaze merasimlerinde olduğu gibi insanlar eli sopalı militanların kontrolü altında zoraki hareket etmiyorlardı. Mensup oldukları grubun propagandasını yapmak için flama takmıyor, bayrak açmıyor, tekbir getirmiyor, slogan atmıyor, alkış tutmuyorlardı.

Cenaze bir hayli uzaklaşmasına rağmen kalabalığın ardının arkasının kesilmediğini gören ve bu alâyişsiz, nümayişsiz vakur gidişe bir mânâ veremeyen şoförlerden biri arabasından inerek kalabalığa yaklaştı.

“Geride daha çok insan var mı?” diye sordu.

“Bilmiyorum ama var gibi görünüyor” dedi içlerinden biri.

Muhatapları üzerinde, zamanın değerini bilen ve boşa geçirmek istemeyen bir kişi olduğu intibâı uyandıran adam; o anda, beklemekten sıkılmanın hiddetinden ziyade, merâkını izale etmek isteyen bir tavır içindeydi.

“Kimin bu cenaze?”

“Büyük bir dâvâ adamının.”

“Ben gayrimüslim bir iş adamıyım. Bu zatın ne dâvâsını merak ediyorum, ne adını. İşim acele olduğundan yolun bir an önce açılmasını bekliyordum. Lâkin cenazeye iştirak eden insanların çokluğunun yanında muhakemeli hareketleri, mütevekkil tavırları ve mütebessim simaları dikkatimi çektiği için tanımak istedim.”

“Elbette, onlar Nur Talebeleri.”

“Ben onlardan ziyade, cenazesinin ardından bu kadar insanı yürüten o zâtı merak ediyorum. Böylesine sevilen bir kişinin peşinden gidilir. Müsaade ederseniz ben de korteje katılmak istiyorum.”

Muhatap olduğu gençler, bu beklenmedik talep karşısında tereddütle birbirlerine bakarken o hiç tereddüt etmeden kalabalığa karışınca, konuşmaya kulak veren birkaç şoför daha cenaze alayına katıldı. Cemaat tabutu omuzlarında taşıdığı için cenaze alayı ağır ilerlediğinden, yol boyu yeni katılanlar kalabalığa ayak uydurmakta pek zorluk çekmediler.

Hâllerinden, vefat eden zatı tanımadıkları, sadece mü’min olmanın icaplarını yerine getirmek için katıldıkları anlaşılıyordu. Mevtanın, Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden biri olduğunu öğrenince pek şaşırmadılar. Onun çok büyük bir zat, talebelerinin de İslâm’a bağlı, birbirine tutkun insanlar olduğunu, öyle bir kişinin cenazesine iştirak etmekten dolayı mesrur olduklarını söyleyerek adımlarını hızlandırdılar.

Cenaze alayının bir ucu Eyüp Sultan Kabristanı’na vardığında, diğer ucu Topçular sırtlarındaydı. Hâlleri, tavırları, kılık kıyafetleri, meslekleri meşrepleri farklı olan bu insanlar, hiç görmedikleri ve göremeyecekleri bir kişinin defin mahalline yaklaşamayacaklarını bildikleri hâlde geri dönmediler. Ellerinden cevşeni, dillerinden duâyı düşünmeden o maddî uzaklığı mânevî yakınlıkla telâfi etmeye çalıştılar.

O gün sadece, her seviyeden binlerce insanın iştirakiyle Fatih Camii’nden Eyüb Sultan’a uzanan teşyî seferi sırasında meydana gelmedi bu gibi fevkalâde hâller ve hadiseler. Arzın pek çok yerinde kılınan gıyabî cenaze namazları esasında da benzer hadiseler yaşandı. Arşta vuku bulanlarsa onlardan çok daha farklıydı. Zira, yerdeki teşyiye nisbet, gökte hoşamedi yaşanıyordu.

Arz ve arş sakinlerinin yanı sıra, her hâli ile bahar uyanışı içinde olan nebatât, hayvanât ve bilumum tabiat da bu teşyî ve hoşamedi kafilesine katılmış olmalı ki, o esnada diğer yerler günlük güneşlikken Eyüp Sultan’da çisil çisil yağmur yağıyordu.

Bu hadisenin de tesiriyle semada meydana gelen mânevî hareketler, çeşitli şekil ve renkler hâlinde zâhire aksedince, oraya gelen insanların ekserisinin huşû içinde temâşâ ettiği renkli ve ahenkli bir şehrayin başladı.

Önce hafif esen rüzgâr havayı hareketlendirdi, ardından kendine has özellikleri olan melâike ve ruhaniyât aynı renge girip benzer şekiller alarak yan yana dizilince güzel bir alâim-i sema teşekkül etti. Naaşın defni ile birlikte başlayan bu âhenkli renk akışı, Hazret-i Eyüb El Ensarî’nin kabrininin üzerinden sırma bir kemer şeklinde uzanarak gökyüzüne açıldı ve arzı arşa bağladı.

Bir yanda bu muhteşem manzara tenevvür ederken, diğer yanda onu temâşâ ettikçe şevke gelen kalabalık hareketlendi. O sırada okunan aşr-i şerifleri müteakip önceden indirilen hatimler, yapılan duâlar eşliğinde ruhlara bağışlanarak teşyî merasimi tamamlandı ve cenaze alayı dağılmaya başladı.

O zaman, bu azim cemaatle birlikte kabristana kadar gelen Zübeyir Gündüzalp’in ruhu, önüne açılan semavî hattı takip ederek, mihmandar-ı Nebî’nin kabrini ziyaret etti ve onun muazzez ruhunun refakatinde Arş-ı Âlâya kanatlandı.

İslam YAŞAR




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

06.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl