Hakan YILMAZ |
|
İşçi bayramının ardından |
Bir zamanlar İstanbul sokakları üç mühendis maaşı alan kamu işçileri tarafından temizlenirdi. Şimdilerde bu işçiler tarih oldu. Neden mi? İçlerinden bazı uyanıklar işe gitmedi, aldığı maaşın dörtte biri ile kendi işini başkasına yaptırdı. Yani ihale etti. İyi de bu yaptığı, uyuyan devi uyandırdı. Devletin aklına da cin bir fikir getirdi. “Temizlik işini temizlik firmalarına ihale edelim. Onlar bu işi devlet karşısında geçici işçi bile sayılmayan asgarî ücret alan birilerine nasıl olsa yaptırırlar.” Temizlik ve güvenlik ihaleleri dönemi bu kararla başlamış oldu. Ne yazık ki personel istihdamına dayalı temizlik ve güvenlik ihaleleri açısından ülkemiz sağır, dilsiz ve körü oynuyor. Bu tür ihaleler sözleşmenin taraflarını mağdur ediyor veya etmesi muhtemel gözüküyor. Mevzuatta yapılacak birkaç değişiklikle soruna neşter vurulması mümkün gözüküyor. Öncelikle temizlik veya güvenlik firmaları bu tür ihaleleri çoğunlukla sıfır kârla aldığından sözleşme gereğince işveren oldukları halde iş yasasının gereklerini (işçilerin kıdem tazminatı, yıllık izin, 7 güne kadarki sağlık izni, evlilik izni, süt izni gibi haklarını) karşılamakta güçlük çekiyorlar. Zaten düşük maaşla çalışmak zorunda olan personel tatil yapamama ve/ veya kıdem tazminatı alamama riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca ihaleyi kazanan firma tarafından, işe başlarken, kendilerinden senet veya boş kâğıda imza şeklinde beyanları alınarak daha işin başında kaybetmeye mahkûm çalışmaktadırlar. Bununla birlikte ihaleye onay veren, ihale sürecinde görev alan kamu görevlileri kamu zararına sebep olunduğundan bahisle, Yargıtay’ın işçi lehine idareyi gizli işveren addetmesi suretiyle hükmettiği yüklü tazminatları karşılamakla mükellef tutulabilmektedirler. Bu noktada önerimiz ikincil mevzuatta değişikliğe gidilerek yüzde 3 olan minimum genel gider ve kâr haddinin yüzde 6’ya çıkarılması ve maksimim kâr haddinin yüzde 12 ile sınırlandırılmasıdır. Bununla birlikte yine mevzuatta değişikliğe gidilerek ileride mağduriyetlerin önlenmesi için hizmet ihalesi kapsamında çalıştırılan personelin kıdem tazminatlarının karşılanabilmesi maksadıyla yüklenici hakedişlerinden belli bir oranda kesintiye gidilmesi ve her bir çalışan için SGK nezdinde açılan hesaba bu payın yatırılması zorunluluğunun getirilmesidir. Diğer bir önerimiz ise 4857 sayılı İş Kanununun 53. ve 54. maddelerinde hizmet ihalesi kapsamında çalışan personel yararına değişikliğe gidilmesidir. Bilindiği gibi yıllık izin hakkının belirlenmesinde hizmet süresi esas olup 54. madde gereğince bu hizmet süresi işçilerin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek belirlenmektedir. Ancak hizmet ihalelerinin genelde bir yıl olduğu ve her seferinde farklı bir yüklenicinin ihaleyi aldığı göz önüne alındığında hizmet gören personelin hiçbir zaman yıllık izne hak kazanamayabileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Bu sorunu aşabilmek için hizmet süresi yerine işveren ve işyeri şartları ile bağlantı kurulmaksızın SGK’ya prim ödeme sürelerine göre yıllık izin hakkının sağlanmasıdır. Unutmayalım kölelik devri bitmiştir. Ancak “1 Mayıs İşçi Bayramı”nın kutlandığı Taksim meydanını devlet karşısında 4/C bile sayılmayan patronu ve işvereni yüklenici firma olan mağdur ücretliler temizlemiştir. Soruna neşter vurulması çalışma barışını güçlendirecektir. 05.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları |