29 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

O isimsiz ve imzasız önergeyi kim verdi?

Buradakİ yabancı elçilik görevlileri olup biteni kendi merkezlerine nasıl anlatıyorlar çok merak ediyorum... Örneğin, süper sofistike bir teknoloji çağında, askeriyenin emekliye sevk ederken...

...madalya taktığı “mayın eşeği” Reşo’yu bizler garipsemesek bile, “normal” bir dünyalı için kabul etmek gerekir ki anlaması da bir başkasına anlatması da pek kolay değil...

«««

Dünkü Zaman Gazetesi’nin manşeti de doğrusu madalyalı Reşo haberini anımsatacak kadar Türkiye’ye özgü çok garip bir haberdi.

Gazetede, “korsan önergeyle askerî malları denetimden kaçırma girişimi” manşetini görünce hayretten şaşa kaldım...

İlk aklıma düşen “korsan önerge” tanımlaması oldu...

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “korsan önerge” acaba nasıl olur sorusuna haberde yanıt vardı:

“Meclis Genel Kurulu’nda kimin hazırladığı belli olmayan isimsiz ve imzasız önerge elden ele dolaşmaya başladı. Önergeyle, denetimin Silahlı Kuvvetler’in görüşü doğrultusunda yapılması isteniyor. Bunun için de Bakanlar Kurulu’nun yönetmelik çıkarması talep ediliyor. Benzer talebin askerî kanat tarafından daha önce AK Parti’ye iletildiği ancak kabul görmediği belirtiliyor.”

«««

Üç gün önce de...

Taraf Gazetesi’nin manşetinde...

Sayıştay yasa teklifinin en kritik maddesi olan performans denetiminde değişiklik yapan hükümetin, böylece “şeffaflık ilkesi”ni de kadük ettiğini okumuştum.

Performans denetimi...

İdarelerin, siyasi çıkar hesaplarından bağımsız ve keyfi harcamalarını önlemeyi amaçlayan en kritik maddelerden birisiydi... Sayıştay yasa teklifi, Sayıştay’ın bugüne kadar yaptığı hukuki denetiminin yanı sıra mali ve performans denetimi de yapmasını öngörüyordu... Böylece şu anda TSK ve diğer kurumların hesaplarını kâğıt üzerinde denetleyen Sayıştay, düzenleme yasalaşsaydı, fiili denetim de yapabilecek, örneğin depolara girip sayım yapabilecekti...

Haberde böyle çok şaşırtıcı bir girişimin neden yapıldığı şöyle anlatılıyordu:

“Sayıştay’da ‘muhalif bir kanadın, Karadeniz otoyolları yapımı konusunda, iktidarı köşeye sıkıştırmak amacıyla hazırladığı rapor’, muhalefet milletvekilleri arasında elden ele dolaşmaya başladı. Bu rapor nedeniyle panikleyen iktidar milletvekilleri, gerek askerî gerekse diğer tüm kurumların denetiminde kritik rol oynayan performans denetimi bölümünde yer alan ve hesap verme sorumluluğunu pekiştiren ilkesini ortadan kaldırdılar.”

AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli yaptığı açıklamada, “performans denetimi bölümündeki hükmü kaldırmamış olsaydık, Sayıştay kendisini idarenin yerine koyarak, idarenin takdir yetkisindeki alanlarına girip onu denetleyecekti. Hep tartıştığımız, yargının yürütmeye müdahalesi durumunu doğuracaktı” savunmasını yapmaktaydı...

«««

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise Salı günkü grup konuşmasında AK Partililerin Sayıştay’da bekleyen altı raporun görüşülmesini önlenmek için Sayıştay Yasası’nda “performans kriterini” kadük ettiklerini söyledi.

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de dün, TBMM’de askeri malları korsan önerge ile denetimden kaçırma girişimi ile ilgili “TSK, Sayıştay denetimi dışında hiç kimseye bırakılamaz. TSK’nın malları da denetim altında olacaktır. Bunda hiçbir tereddüt yoktur” demekteydi...

«««

Devletin “tüm kurumlarıyla hesap verebilir kılınması” amacıyla, 6,5 yıllık uzun bir süreç sonrasında Meclis’te tartışılmaya başlanan Sayıştay yasa teklifi böylece “sizlere ömür” oldu.

Bir Sayıştay mensubu raflarda yaşlanan mevcut yasa teklifini askerlerin ve belediyelerin istemediğini söylemişti.

Hesap verme imiş...

Yerinde bilfiil sayım yaparak denetimmiş...

“Korsan önergeyle, askerî malları denetimden kaçırma girişimi”nin söz konusu olduğu bir ülkede bunlar zaten çok lüks...

Performans kriteri gitti ve şimdi hak ettiğimiz bir biçimde “biz bize benzedik”...

Madalyalı mayın eşeği Reşo’nun ülkesine de bu yakışır zaten...

Mehmet Altan,Star, 28 Ekim 2010

29.10.2010


Üniversitede yükselen duvar

Fakültedekİ odam, üniversitenin en güzel bahçesine bakıyor. Geniş bir alana yayılmış ve içinde çeşitli ağaçların boy verdiği bu bahçe, bilhassa öğlen saatlerinde, bütün fakültelerin öğrencilerinin buluştukları bir mekân oluyor. Kimisi burada yemeğini yiyor, kimisi yemekhaneden dönüp burada bir çay molası veriyor. Kimisi çimlere yayılıp müzik dinliyor, kimisi ise hararetli bir şekilde tartışıyor.

BAHÇE HER DAİM İŞLEK

Bahçenin iki işlevi daha var: İlkin, diş hekimliği ile tıp fakültelerinin ortasında yer alan bahçe öğrenciler ile halkın iletişimini sağlıyor. Çünkü bu fakültelerin hastanelerine gelenler, sıra beklemeleri gerektiğinde veya bir nefes almak istediklerinde vakitlerini bu bahçede geçiriyorlar. Bir ihtiyaçları olduğunda öğrencilere danışıyorlar, öğrenciler onlara yardım etmeye çalışıyor ve böylece aralarında bir irtibat doğuyor.

İkincisi, bahçemiz aynı zamanda bir eylem sahası görevi de görüyor. Herkesin yolunun kesiştiği bir yer olduğu için üniversitedeki öğrenci dernekleri stantlarını burada açıyorlar ve öğrenciler eylemlerini genellikle burada yapıyorlar. Onlar eylem yaptığında hemen polisler de bahçede boy göstermeye başlıyor. Kısacası bahçe her daim işlek, cıvıl cıvıl ve hareketli bir görüntü sunuyor.

YERDEN ÇIKAN DEMİRLER

Bundan kısa bir süre önce bahçede bir çalışma başladı. O günlerde üniversiteye doğal gaz şebekesi de çekiliyordu; dolayısıyla bahçede yapılan kazı dikkat çekmedi. Evet, bahçe biraz tahrip edilmişti ama nasıl olsa kısa bir süre sonra eski haline dönecekti.

Fakat öyle olmadı; doğal gaz çalışması bitti ama bahçe kazılmaya devam ediyordu. Derken çalışmanın boyutları büyüdü, bahçe boydan boya kazılmaya ve kazılan yerlerden demirler fışkırmaya başladı.

Bir gün bir gazeteci arkadaşım aradı, “Hocam, üniversitede bir duvar yapılıyor, haberiniz var mı?” diye sordu. Haberim yoktu. Arkadaşıma, bir kazı çalışmasının olduğunu ama bunu anlamlandıramadığımı söyledim, ardından da ekledim: “Ama herhalde bir duvar yapıyor olamazlar.” Üniversitenin orta yerine bir duvar çekileceğine ihtimal veremiyordum. Ancak çok geçmeden yanıldığım meydana çıktı. Arkadaşım haklıydı; üniversite yönetimi, güvenlik gerekçesiyle bir duvar inşa etmeye karar vermişti. Üniversite yönetimine göre yapılacak bu duvarla girişler kontrol altına alınacak ve eylemlere dışarıdan katılımın önü kesilmiş olacaktı.

HER SORUN

'GÜVENLİK' SORUNU

Üniversitede ciddi bir rahatsızlık yaratan ve öğrenciler tarafından çeşitli eylemlerle protesto edilen bu karar yönetimin nasıl üniversite ve öğrenci tasavvuruna sahip olduğu gözler önüne seriyor.

“Güvenlik”i temel bir değer olarak gören üniversite yönetimi, özgürlük”ü ise –en iyi ihtimalle- ikinci planda tutuyor. Bu nedenle üniversiteyi özgürlüklerin bir mekânı haline getirmek için kafa yormuyor, hakları genişletmenin yolunu aramıyor, sorunlara özgürlükçü bir perspektifle çözümler üretmekten kaçınıyor. Bunun yerine her sorunu bir “güvenlik” sorunu olarak görüyor, çözüm için asayiş tedbirlerine bel bağlıyor ve nihayetinde ortaya “duvar” çıkıyor.

BİLİNEN ZİHNİYET

Bu zihniyet, üniversite öğrencisinin de YÖK Kanunu’nun “Yükseköğretimin amacını” belirten 4. maddesinde tarif edilen bir öğrenci gibi olmasını arzuluyor.

Söz konusu madde;

Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı,

Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,

Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu olan,

Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren” bir öğrenci tipi çiziyor.

ANAKRONİK DÜŞÜNCE

Yani öğrenciden, bir öğrenci gibi değil, bir asker gibi davranmasını talep ediyor. Öğrenciden araştırmasını, sorgulamasını, karşı çıkmasını değil, sorgulamaksızın itaat etmesini bekliyor.

Bu zihniyet, sadece derse girip çıkan ve yanında yöresinde ne olup bittiğiyle alakadar olmayan öğrenci profilini “makbul öğrenci” olarak kabul ediyor, buna karşılık toplumsal sorunlarla ilgilenen ve gerektiğinde buna tepkisini ortaya koyan öğrenciyi ise tehlike görüyor ve onu ördüğü duvarların arasına sıkıştırmak istiyor.

Bu öğrenci ve üniversite tasavvurunun son derece anakronik olduğu açıktır. Anakronik bir düşünceyi ise, duvarlara yaslanarak ayakta tutmanın imkânı yoktur. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bu duvar gün gelir yıkılır, inşa edenlere ise duvarların yıkıldığı bir çağda duvar örmenin ayıbı kalır.

Vahap Coşkun,Radikal, 28 Ekim 2010

29.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.