Ruhumda sonsuz bir huzur duyarım,
Ezan seslerini duyduğum zaman.
Hemen kesiliyor baş ağrılarım,
Başımı secdeye koyduğum zaman
Ölü bedenden bir parça kesseniz hiç farkında olur mu? Hiç acı hisseder mi? Namazla mi’rac yolculuğuna çıkan bir insan da, bedenini geride bıraktığı için acılarını, ağrılarını, üzüntü ve kederlerini hissetmez. O başka bir âlemde, hayatın başka bir boyutundadır artık.
Namaz, acılarımızı dindirir, sıkıntılarımızı giderir, kaygılarımızı yok eder. Mü’minin ruhu, namaz için pervâne olur. Pervane kendini ateşe atmak için can atar. Bir an önce o ateşle kucaklaşmak, o potada erimek ister. Yüreğindeki hasretlik ateşini mumun alevi ile söndürmek için sabırsızlaşır. Rabbine aşık olan bir mü’min de, O’nun huzuruna çıkmanın sevinci ile, dünyevî dert ve kederlerini, acı ve ıztıraplarını unutur.
Hz. Ali Efendimizin (ra) ayağına bir ok saplanır. Şiddetli acı çekmektedir. O günkü şartlarda anestezi diye bir şey de yoktur. Ama okun oradan çıkartılması gerekmektedir. Şiddetli acı hissettiği için oku oradan çekip çıkartamazlar. Her derde devâ olan namaza başvurur. “Ben namaza başlayınca siz oku çıkarırsınız” diyerek namaza durur. O namazda iken oku çıkarırlar, farkında bile olmaz.
Elimize bir diken battığında namazdaki huzurumuzu bozacak kadar bir acı hissediyorsak, mi’rac yolculuğuna henüz adım atamamışız demektir. Kalıbımız kıyamda iken kalbimiz firarda, başımız secdede iken, ruhumuz gezmede ise, o namazla mi’raca çıkmak mümkün değildir. Biz namaza vefa göstermezsek, namaz da bize şifa olmayacaktır.