Çağdaş bir Kur'an tefsiri: Risale-i Nur...
Akıl insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, en büyük bir nimettir. Ama yerinde kullanılmazsa, bu nimet bir "nikbet" yani bir felaket halini alır. İnsanı hayvandan daha sefil duruma düşürür. Geçmişten ve gelecekten müthiş korkular ve endişeler taşır.
İnsanı en çok rahatsız eden, "ben neyim, nereden geldim, nerye gidiyorum" sualleridir. İnsan bu müthiş suallere aklı tatmin edecek cevaplar bulamazsa, çıldırır, hayatı zehir olur. İşre Risale-i Nur, bu müthiş sorulara müşfik, cazip ve güzel bir üslupla cevaplar verir. İnsanı teskin ve teselli eder. Gelin, bu müthiş suallere Resul-ü Ekrem (asm) vasıtasıyla nasıl cevap verildiğini Risale-i Nur'dan öğrenelim:
"Bu suale, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev'-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:"
'Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re's-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır.' "
İnsan hayata iman gözü ile bakarsa, her şey ona hoş görünür. Çünkü hayatta tesadüfe tesadüf edilmez. Her şey Cenab-ı Hakk'ın gözetimi altında, bir plan ve program dairesinde yürür. Kainat gemisi kaptansız değilidir.