Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nda (s. 221) önemli bir adalet dersi hikâye edilir:
“Bir zaman, cerbezeli bir padişah, adalet niyetiyle çok zulüm ediyormuş, bir muhakkik âlim ona demiş: ‘Ey hâkim! Sen, raiyetine (halkına) adalet namıyla zulüm ediyorsun. Çünkü tenkitkârane cerbezeli nazarın, zamanen müteferrik kusuratı (farklı zamanlara ait kusurları), birden toplar, bir zamanda tasavvur edip, sahibini şiddetli bir cezaya çarpıyorsun. Hem, bir kavmin müteferrik efradından vücuda gelen kusuratı (bir topluluğun çeşitli fertlerince işlenen kusurları), o tenkitkâr cerbezeli nazarında topluyorsun. Sonra o perde ile, o taifenin herbir ferdine karşı bir nefret, bir hiddet size gelir; haksız olarak onlara vurursun. Evet, senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın; müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilâçları, bir günde birkaç kişi istimal etse (kullansa), hepsini de öldürebilir. İşte aynı bunun gibi, mehasinin (iyiliklerin) ortalarında bulunmasıyla, ara sıra kusuratı setretmek (ara sıra yapılan kusurları örtmek) lâzım gelirken; sen, raîyetine karşı kusuratı izale eden mehasini (halkının kusurlarını örten iyiliklerini) düşünmeden, cerbezeli nazarınla müteferrik kusuratı (parça parça kusurları) toplayıp, ağır ceza veriyorsun.’ İşte o padişah, o muhakkik âlimin îkazatıyla, adalet namına yaptığı zulümden kurtuldu.”
Demek ki neymiş?
Bazen adalet zannıyla, ya da adalet niyetiyle, hatta adalet namına zulmetmek mümkünmüş.
Elinde kudret olan ve hata yapma ihtimali bulunanın, bilhassa “muhakkik âlimlerce” ikaz edilmesi gerekliymiş. (Bu “muhakkik”i, günümüzde tahkik ehli kamuoyu örgütleri olarak anlamak mümkün ve gereklidir).
Bu yüzden olsa gerektir, yine Bediüzzaman, Lemaat isimli eserinde (Sözler, s. 648) “Bâzan zıd, zıddını tazammun eder (kapsar)” başlığı altında şu veciz hükümleri sıralıyor:
“Zaman olur zıd, zıddını saklarmış.
“Lisân-ı siyasette lâfız, mânânın zıddıdır.
“Adâlet külâhını, zulüm başına geçirmiş;
“Hamiyet libasını, hıyânet ucuz giymiş.”
Bilhassa zor zamanlarda ortaya çıkan bu kafa karışıklıklarından kurtulmak için; dikkat lâzım, teenni lâzım, vicdan lâzım, doğru adamları çok dinlemek, doğru kitapları çok okumak lâzım, az konuşmak ve az hüküm vermek lâzım.
Zira her hüküm ya adalettir, ya zulüm…