Karikatürleri severiz.
. Şahsen karikatürist olmayı çok istemişizdir. Zira onlar, sayfalarca yazı konusunu birkaç çizgiyle anlatırlar.
Bugünlerde sosyal medyada muhteşem bir karikatür gördük. (Çizerinin ilk adı “Özer” ama soyadını okuyamadık. Bu yüzden kendisinden özür diliyoruz.).
Önce karikatürün çizgilerini size tarif edelim:
Bir erkek; Kravatlı, takım elbiseli, bürokrat kılıklı ve orta yaşlı. Bildiğiniz “devlet”i temsil ediyor.
Karşısında bir kadın. Bir elinde kılınç ve diğer elinde adalet terazisi tutuyor. Onu da bildiniz. O da “adalet”i temsil ediyor.
İşte o iki kişiden biri, “devlet bey” konuşuyor ve diğeri yani “adalet hanım” şaşkın, ürkek.
Devlet adalete aşık olmuş. (Aynen şimdiki gibi).
Karşısına geçmiş ve evlenme teklif etmiş. (Aynen şimdiki gibi).
Ama teklifin sonu mühim ve vahim.
Devlet, adalete şöyle bir şart koşuyor: “Çalışmanı istemiyorum. Ben ikimize de bakarım!” (Aynen bu günkü devlet gibi. Harika bir tarif!).
Devletimiz ve devletlülerimiz de -lafa bakılırsa- adaleti hep istiyor. Hatta ona aşık veya aşıkmış gibi yapıyor.
Ama devlet adaleti kendi evine hapsetmek istiyor. “Çalışmasın, iş görmesin, biblo olsun, evde otursun” istiyor.
“Ben adaleti besleyeyim” ya da “adaleti ben besleyeyim” ve böylece benim dediğimden dışarı çıkmasın diyor.
Adalet ise şaşkın.
Hatta adalet korkmuş ve bezgin.
Adalet bu durumdan memnun değil.
Hatta varlık amacını yitirmekten endişe ediyor.
“Neden” diyeceksiniz. Sebebi belli:
“Gidişat iyi” diyen bir hakim ya da savcı tanıyor musunuz?
“Beni de eve kapatıp kendi emellerine alet edecek bir devlet mi geliyor” diye korkmayan bir savcı ya da hakim var mı?
Keşke olsa. Keşke sayıları çok olsa. Umarız ve istiyoruz ki öyledir ve öyle olsun. Ama korkuyoruz ki böyle değil.
İşte bu yüzden diyoruz ki adalete gerçekten aşık olan onu çalışamaz hale getirmez, işlemez bir adalete dönüştürmez, eve kapatmaya kalkmaz.
Adalete gerçekten aşık olan ona teslim olur. Devlet de olsa…
Aksi halde o rejim bir “adalet rejimi” değil bir “vesayet rejimi”dir.