Seçim sonuçlarından da biliyoruz ki Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşları çoğunlukla iktidar partilerine destek oluyor.
Tercihtir; sebepleri sorgulanabilir, sonuçları tartışılabilir ama tercihe itiraz edilemez.
Ancak Avrupa’da yaşayanlar Türkiye’ye gelip Devletle muhatap olduklarında ciddi bir çelişki ve hatta çetrefilli bir imtihan yaşıyorlar.
Bu çetrefil, onlardan AKMHP iktidarına oy verenlerin “acaba yanlış mı yapıyoruz” demesine de sebep oluyor.
Aslında bu durum galiba sadece Türk kökenli Avrupa vatandaşları için değil, Doğudan Batıya giden bütün göçmenler için geçerli.
Doğu ülkelerinin devletleri “keyif devleti” ama Batı’daki devletler asgari seviyede “hukuk devleti”.
Mesela bir göçmen Almanya’daki bazı komşularının komşuluk ilişkilerindeki soğukluğundan ve hatta gizli de olsa ırkçılığından rahatsız ve şikayetçi olabiliyor.
Ama aynı göçmen, memur olan ırkçı komşusunun devlet dairesindeki mesaisinde hizmetkârlık seviyesinde kalmasından ve hiçbir şekilde ırkçılık ve ayrımcılık yapamamasından dolayı da memnun.
Yani oradaki o devlet görevlisi belki “gece kurt” ama “gündüz insan” ve hizmetkâr. Sınırlarının dışına çıkmaktan çekiniyor. Zira o kişinin öz denetimi eksik de olsa kamusal, sosyal, siyasal ve yargısal denetim mekanizmaları iyi işliyor.
Bizim göçmen kardeşimiz o kişiden kişisel olarak şikayetçi ama aynı kişinin devletteki duruşundan ve dolayısıyla onun gibi günahkârların teşkil ve temsil ettiği devletin hizmetinden de varlığından da memnun.
Aynı göçmen kardeşimiz Türkiye’ye tatile geldiğinde yaşadığı tecrübeler sebebiyle iş değişiyor. Devlet dairelerinde -ve şimdilerde bilhassa kira davaları sebebiyle adliyelerde- muhatap olup yaşadığı saçmalıklar ve tatsız hadiseler sebebiyle içinde Türk Devletine karşı bir soğukluğu var ve giderek de artıyor.
İktidarı destekleyen de böyle, desteklemeyen de.
Sebebi nedir?
Türkiye yüzünü samimi olarak Batıya çevirdiğinde yaşanan iyileşme, iktidar Batıya sırtını çevirince durdu ve hatta şimdilerde tersine dönmüş durumda.
“Yapanın yanına kâr kalıyor” fikri her geçen gün daha da yaygınlaşıyor.
Vergi ödemeyi geciktiren için de böyle, kaçak inşaat yapan için de. Rüşvet alan için de böyle torpil arayıp bulan için de…
Şimdilerde bazı siyasetçiler sık sık yeni Anayasa’dan söz ediyorlar. Biz ümitli değiliz zira AKMHP’nin bu konularda samimiyetine inanamıyoruz.
Eğer gerçekten samimilerse önce AB sürecini yeniden başlatmak için lazım gelenleri ciddi ve seri şekilde yaparlar.
Çok fazla bir şey de gerekmiyor. Mevcut Anayasa’ya uygun bir kuvvetler ayrılığı ve denetim uygulaması ve yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması yeterli.
Bir de insan hakları konusunda AYM kararlarına ve bilhassa AİHM kararlarına hakkıyla uyan bir yargı ve devlet mekanizması.
Hele gelecek hafta AİHM’nin Yalçınkaya kararını açıklayacağı da nazara alındığında bu yöndeki her bir adım çok kıymetli.
Aksi halde biz Doğuya hayıfla bakıp dururken güneşimiz Batıdan batacak.