"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğuda ve Batıda Doğru İslâmiyet-7

Ahmet BATTAL
28 Mayıs 2016, Cumartesi
İslâmiyeti Batı’ya doğru biçimde anlatmanın şartlarını incelemeye devam edelim:

Hakikî Müslüman, dilinden ve elinden başkalarının emin olduğu kişidir. 

Dünya “bilgi çağı”nı geride bıraktı. Artık “güvenlik çağı”ndayız. 

Birilerini memnun etmek, tatmin etmek ya da ikna etmek istiyorsanız, önce güvendireceksiniz. Muteber olmak istiyorsanız, önce mutemet olmalısınız. 

Muhatabınız size güvenmezse söylediklerinize neden inansın ki? 

Hem de Müslüman kendisinden ve dininden emindir. Dolayısıyla kendisini dış dünyaya kapatmaz. Aksine dünyaya açılır. 

O halde Müslüman, coğrafyasında sınır tanımaz, coğrafî ve fıtrî sınırları aşmak ve muhataplarına ulaşmak ister.  

O halde Müslüman, coğrafyasında siyasî sınırlar da istemez, tel örgüleri aşmak, pasaportsuz dolaşmak ister.

(Müslüman, kendi evini tecavüzden koruduğu gibi, elbette kendi ülkesini de istilâdan ve tecavüzden korur. Bu maksatla ülkesini ve sınırını koruyacak tedbirler alır. Bu ayrı mesele.).

Zaten dünyadaki siyasî sınırların hiçbiri fıtrî değil, tamamını kaldırmaya çalışmak lâzım. 

Avrupalılar ve Amerikalılar aralarındaki sınırları kaldırmayı başardıklarına göre, biz de hem kendi aramızda ve hem de onlarla aramızdaki sınırları kaldırmayı başarabiliriz. 

O halde Kâbe’ye gidenin önüne çıkan sınırları kaldırmayı, yani coğrafî ve fizikî ittihadı da hedeflemek lâzım ki diğer muhtaçları da bu ittihada dâvet ve dahil edebilelim. 

Hem de mü’min olmayanları İslâm’a dâvet etmek, manen, onları Kâbe’ye dâvet etmektir. Bu dâvetin samimî olması için önce bu dâveti yapanların kalbinde Kâbe’ye karşı bir soğukluk olmamalı. 

Meselâ, bir mü’min, “Kâbe imamı filanca mezhepten, ben onun arkasında namaza durmam” dememeli. Zira böyle diyenin, başkalarının Kâbe’ye dönmesini istemesi mânâsızdır. 

Kendi aramızdaki sınırları kaldırmamız, elbette aynı zamanda kendi ibadetimizin kalitesi için de gerekli. 

Meselâ bulunduğu yerden Kâbe’ye yönelen bir mü’min “Kâbe Arab’ın ülkesinde, keşke onların elinde olmasaydı da bizimkilerin elinde olsaydı” gibi sapık bir fikri kalbinden geçiriyorsa, Kâbe’ye kalben gidemez. 

Özetle Kâbe’ye kalben gidebilmek için de, gitmek isteyenleri götürebilmek için de kalpteki ve kafadaki sınırları kaldırmak lâzım.

Okunma Sayısı: 1608
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı