Önceki yazımızda şöyle demiştik: Bu referandumda önümüze konanlar 2010 referandumundaki gibi “yetmez, ama evet” demeye uygun değil. Zira “sistemde iyileştirme” yapılmıyor. Dolayısıyla “ülkemiz daha iyisine lâyık, ama eh, mecbur kaldık madem, şimdilik bu eksik değişiklikle idare edelim” denilemez. Aksine, riskleri çok yüksek olan bir sistem değişikliği ve hatta bir anlamıyla “rejim değişikliği” yapılıyor.
Bugün bu görüşümüzü başlıktaki ifadeyle açıklayalım: Birileri millete sıtmayı gösterip ölüme “razı etmeye” çalışıyor.
Biliyoruz, bu özlü sözün aslı “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek”. Ama bu günlerde yapılan tam tersi yani başlıktaki gibisi.
Birileri milleti “evet”e ikna edebilmek için ısrarla mevcut parlamenter sistemin aksaklıklarını sayıp döküyorlar. Ve diyorlar ki “mevcut sistem kötü”. Ardından da ekliyorlar: “O halde yeni sisteme evet demek lâzım”.
Hayır dostlar, sakın kanmayın, bu bir hile.
Evet, biz de biliyoruz ki mevcut sistemin kökten değişmesi ya da en azından iyileştirilmesi şart. Hatta 1982’de bu sistemi Anayasaya yazmış olanlar dahi kabul ediyorlar ki “sistemin değişmesi lâzım”.
Ama bu değişikliğin “iyi yönde” olması lâzım. Kötü yöndeki bir değişikliği neden destekleyelim ki?
Meselâ yeni sistemde güya Meclis şeklen yasama işlerine daha fazla zaman ayıracak hale gelecek(miş). Kanunlar daha iyi ve daha kaliteli olacak(mış).
Yalan. İşte ispatı:
Birincisi Meclisin yasama faaliyetlerine yöneltilen en önemli eleştirilerden birisi torba kanun uygulaması idi.
O kadar ki bu uygulamadan iktidar da muhalefet de şikâyetçi!
O kadar ki hafta sonu panelde Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın da belirttiği üzere, bu uygulama, hukuk devleti ilkesinin en önemli sonucu olan “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesini reddetmeyi gerektirecek kadar ciddî bir problem. Yani hukuk devleti, göz göre göre, güme gidiyor.
Bu probleme çare bulmak çok kolay. Tasarıya “Meclis torba kanun çıkaramaz” yazılsaydı mesele bitecekti, biz de alkışlayacaktık. Ama bunu demeyen bir Anayasa tasarısı için birilerinin “Meclisi güçlendiriyoruz” demesi tam bir kandırmaca.
Daha da önemlisi, “yeni sistemde yürütmeden bağımsız olan bir Meclis yapacağı kanunlarla yürütmeyi yani cumhurbaşkanını yönlendirecek” ifadesi de açıkça yanlış. Çünkü herkes biliyor ki Meclisin çoğunluğu iktidar partisinde olacak. O çoğunluğun listesini ise iktidar partisinin başkanı olan cumhurbaşkanı yapmış olacak.
Yani Cumhurbaşkanı Meclise dayanmayacak. Aksine Meclis cumhurbaşkanına dayanacak. İşte size “tek adam” sistemi. Ya da “al gülüm ver gülüm” sistemi!
Meclisi şeklen değil, ama fiilen devre dışı bırakan bu sistem, mevcut sistemden neden iyi olsun ki?
Sıtma gösterip ölüme razı etmeye kalkanlar meselâ diyorlar ki: “Cumhurbaşkanlığı sisteminde başkanın ailesinden birilerini yardımcı yapma hakkı olacak” deniyor. Ama şimdiki sistemde de başbakanın ailesinden birini meclis dışından bakan yapma imkânı var. O halde ne fark var…
Oysa bu tam bir mugalata ve cerbeze.
Bu günkü sistemde bakanlar kurulu meclisten güvenoyu alıyor. Bu günkü sistemde başbakan bakan yapacağı kişiyi cumhurbaşkanına onaylatmak zorunda. “Ben yaptım oldu da bitti maşallah” diyemiyor.
Yeni sistemde ise cumhurbaşkanı “ben yaptım oldu” diyecek, hem de dilerse günübirlik!
Yani iki sistemi bu yönden aynı göstermeye kalkanlar tam bir cerbeze taktiği uyguluyorlar.
(Şunu da söyleyelim. Bu günkü sistemin ideal biçimi şu: Başbakan bakanlarını belirlerken bir biçimde partisinin yetkili kurullarının onayını da almak zorunda olsa en güzeli yapılmış olur.).
Millet inşallah bu cerbezeye kapılıp kanmayacak. Bize düşen ikaz etmek.