Filistinlilere yapılan zulüm Amerika’nın en köklü üniversitelerinde protesto ediliyor.
Ana hedef bu zulmün tedarikçisi olan ABD. Öğrenciler kuru kuru ve hedefsiz protesto yapmak yerine son derece “rahatsız edici” şekilde bu zulmün kaynağını hedef alıyor.
Zaten protesto rahatsız etmelidir. Gürültülü olmalıdır, hayatın olağan akışına kapılıp giden insanlara “ne oluyor acaba” dedirtmelidir. Otoriteleri aksiyon almaya zorlamalıdır. Manifestolar okunur, şarkılar söylenir, çadırlar kurulur, pankartlar açılır vs. Şiddet olaylarına dönüşmediği takdirde bunların hepsi meşrudur hatta demokrasinin bel kemiğidir. Bu tarz protestolar sayesinde tarih boyunca ufak ufak adımlar atılmış ve değişimler olmuştur. Haklı her davanın protestosu damla damla birikip göle dönüşmüştür.
Siz bu insanlarla aynı fikirde olmasanız, hatta sinirden küplere binseniz bile onların ifade ve protesto özgürlüğü hakkına saygı göstermelisiniz. Çünkü aynı haklara siz de sahipsiniz. Siz de onları protesto edebilirsiniz. “Fikirler pazarı” herkese açık olmalıdır. Haksız rekabet önlenmelidir. Yani devlet kural olarak her fikre eşit mesafede olmalıdır. Kuralın istisnası her zaman dar yorumlanır. Ancak ABD’de şu an durum böyle değil.
Polis, hem öğrencilere hem de öğretim üyelerine (faculty members) karşı orantısız güç kullanıyor. Bazı ABD senato üyeleri ve diğer siyasetçiler, protestoların yasaklanması gerektiğini savunuyor. Bu teklifin kabul görmesi demek, kendisini “ifade ve protesto özgürlüğünün savunucusu” olarak tanımlayan ABD’nin, başka bir ülkenin işlediği soykırımı desteklemesi ve kendi karakterini idam etmesi demek.
Üzücü ama insan haklarının önemi genelde onların yokluğunda anlaşılır. Oksijen gibidir. Gün içinde hangimiz “oh ne güzel oksijen var” deriz ki. Ama 30 saniye oksijenimiz kesilse ve geri verilse yeniden doğmuş gibi hissederiz.
İfade özgürlüğünüzün değerini de susturulana kadar anlamayabilirsiniz. Bir adaletsizlik karşısında susmaya zorlanmak da adeta havasız kalmak gibidir. Uzun süre havasız kalan beyin kalıcı hasar alır ve felç kalır. Uzun süre özgürlük nefesini çekemeyen vicdanlar da körelir, zulüm karşısında konuşamaz, ancak kendi başına da gelince anlar. Ama işin bir de öteki yüzü var.
ABD ve eyalet otoriteleri her ne kadar kötü bir sınav veriyorsa da öğrencileri ve akademik camialarının büyük bir kısmı da adeta destan yazıyor.
Hem kendi haklarını hem de mazlum Filistin halkının haklarını savunmak uğruna; okuldan atılmayı, hapse girmeyi ve gelecek kariyerlerinde sıkıntı yaşamayı göze alıyorlar. Her yerde bu olaylar yankılanıyor, medya taraflı olsa bile haber yapmaktan geri kalamıyor, tartışmalar çıkıyor. Yaklaşan seçimlerde gençlerin oyları çok önemli olduğu için Demokratlar bu konuda alacakları tavır hakkında düşünüyor. Halihazırda Filistin meselesi yüzünden ciddi oy kaybediyorlarken artık kendi ülkelerine de sıçrayan bu olaylar onları farklı politikalar düşünmeye itiyor.
ABD etkilendikçe İsrail’in çemberi de daralıyor. Protestolar işe yarıyor, halkların muktedirlere mesaj vermesinin en sağlıklı şekli olarak kendini ispat ediyor.
Bu vesileyle kendimizi hesaba çekelim:
Bizim üniversitelerimizde böyle bir bilinç var mı? Öğrencilerimiz ve öğretim üyelerimiz hem kendilerinin hem de başkalarının hakları için bu tarz bir tavır alır mı?
Almıyorsa eğer bunun sebepleri neler?
Protesto hakkına saygı duymayan, muhalefeti bastırmayı marifet bilen, yıllarca darbelerle sivil toplumunu zayıflatmış bir devlet yönetme kültürünün varlığı mı?
Başkalarının haklarını savunmanın hem kendi hakkını savunmaya eş değer hem de erdemli/ahlaklı bir davranış olduğunu topluma yayacak bir ahlak eğitimimizin eksik olması mı?