Nefis her zaman kendisinin hür ve serbest olmasını ister.
Hatta kendisini tam hür kabul eder öyle hareket eder. Öyle oluyor ki sanki kendisini büyük bir saltanatın sultanı olarak görüyor. Keyfince yaşayıp keyfince yiyip içmek istiyor. Hele de maddî anlamda rahat bir yaşantısı ve gücü varsa belki gafletle birlikte hayvan gibi yer, içer, yatar.
Ama oruç insanı öyle bir terbiye ile terbiye ediyor ki aç ile tok arasındaki muazzam büyük farkı hiçe indirip “sen hür değil Allah'ın kölesisin, mülkün sahibi değil, Allah'a ait olan bir mülksün” diyor. Çünkü bir adımlık mesafede bir bardak suyu dahi emir verilmedikçe içemiyor. Kendince en basit bir nimet olarak gördüğü şu suyu dahi akşam ezanıyla birlikte bu rububiyetin asıl sahibi olan Allah'ın emrini duyduktan sonra fakirlerle aynı anda ve aynı zamanda ancak içebiliyor. Anlıyor ki bu suyun asıl sahibi kendisi değil Cenâb-ı Hak'tır. Oruç, nefisleri böylelikle terbiye edip asıl mal sahibinin kim olduğunu idrak ettiriyor.