Her sene, Mayıs ayının ikinci haftası yaklaştığında, mağazalardan, bankalardan, alış veriş merkezlerinden bir mesaj ve reklâm bombardumanı başlar.
Anneler Günü, daha çok para kazanmak için bir fırsat olarak kullanılır. Anne sevgisi ve kıymeti, ikinci planda kalır. Zaten Anneler Günü Batı’dan ithal edilen bir anma günü olduğundan, bizim örf ve âdetlerimizde fazla yeri olmayan bir gündür. Para kazanma fırsatı olan “Sevgililer Günü, Babalar Günü ve buna benzer diğer günler gibi. Oysa Müslümanlar için hergün Analar Günü, hergün Babalar Günüdür. Yani anaya ve babaya her zaman her hal ve şartta hürmet ve itaat etmek icap eder. Dokuz ay gibi bir zaman yavrusunu karnında taşıyan, kanı ile besleyen, dünyaya gelince de yemeden yediren, uyumadan uyutmaya çalışan, evlâdı üzerine titreyen, iki sene müddetle yavrusunu sütü ile besleyen anaların hakkı sadece senede bir günü Anneler Günü olarak kutlamakla ödemek mümkün olur mu?
Günümüzde nice analar, nice babalar yaşlı gözleri, titrek elleri, soluk benizleri ile 364 gün darulacezelerde veya düşkünler yurdunun kapılarında, köşelerinde oğlum, kızım, gelinim, torunum veya bir yakınım zıyaretime gelecek mi diyerek bekleyip durmaktadırlar. Ne çare ki; hayırsız evlâtlar, hayırsız varisler analarını babalarını, dedelerini âdeta oralarda unutuvermişler. Bir başka ifade ile yaşlanan anasını, babasını, dedesini, ninesini başlarından atarak onlardan kurtulmuşlar. (!)
Ah! o analar, o babalar veya o yaşlılar, hayatlarının son demlerinde ne kadar da kendi evlerinde, çocuklarının, torunlarının ve komşularının arasında kalmayı arzu ediyorlar. Ne yazık ki, bakımevlerine mahkûm olanlar, bundan mahrum oluyorlar. Onlara o yerlere mahkûm edenle, bir gün kendilerinin yaşlanacaklarını unutuyorlar. Ama o yaşlılık birgün onlarında kapısını mutlaka çalacaktır. Hani derler ya “Etme bulma dünyası” Allah’ın (cc) adaleti hiçbir zaman şaşmaz.
Böyle bir Anneler Gününde Dârulacezede mikrofonun uzatıldığı bir yaşlı beyin ve bir yaşlı ninenin söyledikleri hâlâ kulağımda. Yaşlı hanım: “Okuttuğum dört oğlum var, ama hiçbiri bana gelmiyor. Beni ziyaret etmiyor beni buraya koyup gittiler. Kedimi ve çiçeklerimi çok özlüyorum” diyor ve ağlıyordu. Yaşlı bey ise bir çok çocuk ve torunu olmasına rağmen: “Benim hiç kimsem yok” diyor ve boğazında kelimeler düğümlenerek: ”şayet kimselerim olsaydı burada olmazdım” diyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu...
Evet biz böyle değildik. Bizim âdetlerimizde anaları, babaları kaldırıp atmak da yoktu, ama nedense son yıllarda evlâtlar ana ve babalarından kopartılıyor. Doğrusu çok geniş bir şekilde araştırılması ve üzerine durulması icap eden bir husus. Niçin ve neden bu hallere geldik? Bizdeki boyalı basın ile, bir kısım medya kuruluşları Türk aile yapısını kökünden dinamitlemek için ellerinden gelenleri çok sistemli bir şekilde ifa ediyorlar.
Hani Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (asm: ”Cennet anaların ayağı altındadır” demişti. Bu Hadisi şerifinin ifade ettiği o muhim hakikat nerede? Neden analara gereği gibi değerler verilmiyor da senede bir gün Anneler Gününü kutlamakla ananın hakkı ödeneceği düşünülüyor?...
Atalarımız: “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” demişler. İnsanın en yakın dostu ve seveni anasıdır. Hiç kimse insanın derdine kendi öz anası kadar yürekten üzülemez. Eşrefi mahlûk olarak yaratılan insan, hiç hayvanların tehlike anlarında nasıl yavrularını dişlerine takarak uzaklaştırdıklarını, nasıl evlâtlarını emzirdiklerini, nasıl onları yalayıp temizlediklerini ve nasıl kursağında getirdiği gıdalarla minicik yavrularını beslediklerinin görmez mi? Bunlardan da mı ibret alamıyoruz? Tabiî eşref-i mahlûk sıfatını koruyamazsa çok daha düşük derekelere düşebiliyor. İstisnaları bir kenara bıkacak olursak hiçbir ana kolay kolay evlâdından vazgeçemez. Onu kaldırıp atamaz. Ama evlât, anayı silip atabiliyor.
Eli öpülesi çilekeş anaların hüzünlü durumlarını, hasret çekişlerinin zaman zaman bazı günler dolayısıyla televizyonlardan izliyoruz ve o zamanda ister istemez aklımıza şu ata sözü geliyor: Anne,”oğlum seni seviyorum“ demiş, oğul da, ”Anne ben de oğlumu seviyorum.” demiş. Bu günün beyleri, paşaları, âmirleri, memurları, iş adamları zenginleri bir zamanlar yürümekten, konuşmaktan, ayakta durmaktan, bir yudum suyu içmekten, söylenileni anlamaktan âciz iken analarının onların üzerinde nasıl titrediklerini unutmayalım. Eskilerimiz: “Anasız kuzu melemez” derlerdi. Analarımız olmasaydı hayat merdivenlerine kolay kolay tırmanamaz, bu gün bulunduğumuz mevki ve makamlara asla gelemezdik.. Bunu hiçbir zaman unutmayalım....
Netice olarak şunu ifade etmek isterim: Kur’ân-ı Kerim’de ana ve babalara hürmet etmekten bahseden âyeti kerimeler mevcuttur. Peygamber Efendimizin (asm) mevzuumuzla alâkalı olan bir çok hadisi şerifi vardır. Bunların hiçbirinde bir gün, bir kaç saat Anneler Gününde ananızı, Babalar Gününde de babanızı ziyaret ederek onların haklarının ödenebileceğinden bahsedilmemektedir.
Çünkü: Hiçbir zaman ana ve baba hakkı ödenmez. Buradan bütün anaların ellerinden öpüyor, gençlerimizden analarının babalarının hayatta iken kıymetlerini bilmelerini bir Batılı gibi değil kendi örf, adet ve inaçlarımıza uygun olarak onlara hürmet ederek duâlarını almalarını tavsiye ediyorum.