"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neredesin ey vefa?

Ali SANDIKÇIOĞLU
27 Eylül 2016, Salı
Ben İstanbul’da bulunan, ismini Vefa Hazretleri’nden alan Vefa semtini sormuyor ve aramıyorum.

“Görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeli ile karşılık verme“ diye tarif edilen vefayı ve böyle olan kişilere verilen ad olan vefakâr insanları arıyorum.

Bir Müslümanda bulunması gereken güzel huylardan birisi de vefadır.

Hiçbir zaman gerçek iman ehli, hakikî Müslüman “nankör” olmaz. Müslüman nankör olmaktan şiddetle kaçınmalıdır.

Rabbimiz insanların birbirlerine iyilik yapmalarından çok hoşlanır. Elbette ki, en büyük vefakârlık bizleri yoktan var eden, Hz. Allah’ı (cc) tanımak ve O’na kulluk etmektir. Bir cemiyette şayet insanların birbirleri arasında vefakârlık yoksa bu tip toplumlarda insanların birbirlerine olan güvenleri sarsılır. Karşılıklı olarak birbirlerine saygı ve sevgiden eser kalmaz.

Bilindiği gibi Hz. Peygamber (asm) vefa göstermede bütün insanlığa en güzel örnektir.

Peygamber Efendimiz (asm) kendisine bir hafta süt veren dadısı Ümmü Eymen’i, ücret karşılığı olsa da yıllarca kendisine süt veren ve bakan süt annesi Halime’yi, süt kardeşi Şeyma’yı ve çocukluğunu yanında geçirdiği Ebu Talib’in hanımı Fatıma’yı ömrü boyunca hiçbir zaman unutmamış, her fırsatta onlarla ilgilenmiş, vefakârlık göstermiştir.

İslâm’ın ilk yıllarında müşriklerin eziyetleri ve zülümleri sonucu Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara kapılarını açan, yardımcı olan Necaşi’yi; Peygamberimiz (asm) her zaman hayırla yâd etmiştir. Rivayetlere göre vefat ettiği zaman Necaşi’ye duâ etmiştir.

Yıllar sonra Necaşi’nin oğlu Medine’ye geldiğinde babasının Müslümanlara yaptıkları yardımlardan dolayı Peygamberimiz (asm) onunla bizzat ilgilenmiş böylece herkese ders olabilecek bir vefa örneği göstermiştir.

Geçen gün, İstanbul’da, köyden komşum ve İstanbul’un tanınmış vaizlerinden bir hocaefendinin cenazesi vardı. Cenazede İstanbul Müftüsü, siyasetçiler ve birçok temsilci, gazeteciler, yazarlar, ilahiyatçılar vardı. Dikkatle, ibretle baktım. Bu bahsettiğim merhum hocaefendi bir zamanlar yurtiçi ve yurtdışı vaazlarının yanında çok sayıda konferans vermişti.

Fakat ak saçlı diyebileceğimiz ders arkadaşlarından hiç kimse cenazesinde yoktu. Bu insanlar cenazeye neden gelmediler? Bir zamanlar önünde düğme ilikleyenler yok… Etrafında pervane gibi dönenler yok. 

Biz kürsülerden “Bir Müslümanın bir Müslümanla üç günden fazla dargın durması haramdır” deriz, ancak kendi söylediklerimize kendimiz uymayız. Buğz ederiz, rol icabı konuşuruz…

Ne diyelim, koşar adımlarla kıyamete doğru gidiyoruz. Dostluk, samimiyet, vefa hepsi rafa kalkmış gibi…

Necip Fazıl, “Tabutumu dört inanmış adam mezara götürsün” demişti. Bazı arkadaşları merhum hocaefendinin cenazesine katılmamış olsalar da, nice dört inanmış adam onu Karacaahmet’teki kabristanına yerleştirdi.

Rabbim bizleri gaflet uykusundan uyandırsın. Hakkı Hak bilip ona sarılmak, bâtılı bâtıl bilip ondan kaçınmayı nasip eylesin. Rabbim bizleri rızasından ayırmasın…

Okunma Sayısı: 2105
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı