İnsanlar, dost meclislerinde sohbetin bir yerinde; “Nerde o eski Ramazanlar” diye başlarlar söze.
Eski Ramazanlardan kastedilen nedir acaba?
Eskiden Ramazanlar nasıldı ki?
Oruç yine otuz gün. İftarlar aynı. Sahurlar aynı. Teravih namazları aynı. Değişen bir şey yok.
Eskiden otuz gün oruç tutuluyordu da şimdi yirmi gün mü tutuluyor? Eskiden Teravih namazı yirmi rekattı da, şimdi on rekat mı kılınıyor? Eskiden iftarlar suyla açılıyordu da, şimdi sigarayla mı açılıyor ki?
Tabiî bu işin latifesi.
Aslında; “Nerede o eski Ramazanlar?” diyenler; geçmişe duyulan özlemi dile getiriyorlar. Çocukluk yıllarına ait hatıraların özlemini duyuyorlar.
Ki, lafa başlarken; ‘bizim çocukluğumuzda’ diye söze başlanıyor.
İnsanlar, çocukken daha saf, daha temiz, daha günahsız, daha masumdurlar şüphesiz. Esasında özlenen, hasreti çekilen masumluktur. Saflıktır. Günahsızlıktır. Belki de bir noktada, anne babaya duyulan hasrettir. Aile sofrasına duyulan özlemdir.
Kışın soğuk günlerinde, toprak damlı köy evimizin mütevazı çardak odasında, sabahın çok erken saatlerinde, yanan sobanın bir taraflarında serili olan yataklar bir tarafa toplanır. Sahur sofrası rahmetli anam tarafından kurulurdu. Onların, defalarca bana seslenmeleri hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır. Bir türlü uyanamazdım. Zorla sofraya oturtulur, ısrarla yemek yemem istenirdi. Gün boyu acıkacağım ve susayacağım söylenir, özellikle su içmem konusunda ısrarcı olurlardı.
Anacağızımın, o gün pişirdiği yemeklerden tatlıca ne varsa, elime bir tabak tutuşturulur; komşu ‘Gücük Hüsiin’lere ve ‘emmimgile’ yemek götürmem istenirdi. Komşu evlerden de bize iftara yakın yemek geldiğini çok iyi hatırlıyorum.
Köyümüzde cami vardı, ama iftar saati bu günkü gibi dakikası dakikasına net değildi.
Tahta çardağın ön tarafına varır, Maraş’tan atılacak iftar topunun sesini duymaya çalışırdım.
Top sesi duyulur duyulmaz sevinçle sofraya koşardım.
Bugün; ‘Nerde o eski Ramazanlar?’ desem; çocukluğum ve rahmetli anam, babam aklıma gelir. Toprak damlı, tahta çardaklı evimiz aklıma gelir.
Bugün de, anamdan babamdan ne görmüşsem aynısını yapıyorum. Yine küçük çocuğumu zorla, sesleye sesleye uyandırıyor; yine akşama doğru evimizde kokusu komşuya duyulan tatlıca bir yemek varsa, kendi soframdan evvel komşuya gönderiyorum.
Yarın kendi çocuklarımızda, kendi zamanlarının Ramazanlarını yaşayacak ve belki de “Nerde o eski Ramazanlar?” diyecekler.
Her insan çocukluğunun Ramazanını özleyecek, aile sofrasını özleyecek. İftar topunu özleyecek. Sahur davulcusunu özleyecek.
Ve hep “Nerde o eski Ramazanlar?” diyeceğiz. Ramazanı dolu dolu yaşamak ve çocuklarımıza da yaşatmak temennisiyle.
Çocukluk masumiyetinde ve günahsızlığında Ramazanlarınız olsun.