"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Türkler kâfir oldu’ diyenlere tokat gibi bir içtihad!

Atilla YILMAZ
26 Temmuz 2017, Çarşamba
Merhum Sultan Abdülhamit’in 1876 da ilk defa; 1908 de ikinci defa ilan ettiği Hürriyet ve Kanun-i Esasi Osmanlı toplumunun farklı kesimlerinde lehte ve aleyhte dalgalanmalara yol açtı.

“Kanun-i Esasi’ye karşı olanların üzerinde durdukları başlıca hususlardan biri; anayasalı rejimin hükümdarın egemenliği yerine, halkın egemenliğini koymak olduğunu bir İslam devletinde Müslüman olan ve olmayan kişilerin yönetime katılımlarıyla din-devlet ayrımının yapılacağı, bu yüzden böyle bir düzenlemeye gerek olmadığı konusuydu. ...Meşrutiyet rejimine gidilirse, Müslümanların hukuku yok olacak, Kanun-i Esasi ve Mebuslar Meclisi Hıristiyanların kanun koyucu olmasını sağlayacak, bu da bir İslam devletini Hırıstiyan oylarına bağlamak demek olacaktı.’’ ( 1 )

Kanun-i Esasi’nin aleyhinde olanlardan bir grup; bu kanunların halifenin yetkilerini sınırlandırdığını söylüyor ve bu sebepten karşı bir duruş sergiliyorlardı. Bir diğer grup; Müslüman olanlarla olmayanların aynı eşit haklara sahip olmalarını kabullenmiyorlardı. Başka bir grup işi daha da ileriye götürerek; Anayasanın Şeriata muhalif, dine aykırı olduğunu dillendiriyorlardı. Hatta bunun küfür( kafirlik) olduğunu söylüyorlardı.

Bediüzzaman ise, bunların aksine, koyu bir hürriyet ve meşrutiyet taraftarıydı. Gazetelerdeki makaleleriyle ve söylemleriyle, Meşrutiyetin, hürriyetin, kanun-ı Esasi’nin şeriata aykırı bir sistem olmadığını; bunun din dışı bir şey olmadığını anlatıyordu.

Bediüzzaman, bu konuda kendisine sorulan bir suale şöyle cevap vererek; Sultan Hamid’in ilan ettiği ‘Kanun-i Esasi’yi savunuyor; ümmetin önünü hem sosyal, hem de hukuki açıdan açıyordu:

“Maatteessüf, su-i tesadüfle hükümete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Arap’tan sonra İslamiyetin kıvamı olan Etrakı tadlil ediyorlardı. Hatta bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel olan Kanun-i Esasiyi ve hürriyetin ilanını tekfire delil gösterdi. ‘Her kim Allahın indirdiğiyle hükmetmezse’(2) ila ahir hüccet ederdi.

Biçare bilmezdi ki: ve men lem yahkum (Her kim hükmetmezse) bilmana ve menlem yusaddık (tasdik etmezse, kabul etmezse)dır.

Acaba sabık istibdadı hürriyet zanneden ve Kanun-i Esasiye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmiyeceğim?” (3)  

Gerçek bir Türk dostu ve muhibbi olan Bediüzzaman, hem bir gerçeği tesbit ediyor, hem de Türkleri bu muterizlere karşı âyet-i kerimenin ışığında savunuyordu.

Aynı tesbitler bugün için de geçerli değil midir?

Bu âyette geçen ifadelere bakalım:

Âyette geçen ‘vemenlem yahkum’ bil-mana ‘vemenlem yusaddık’tır. Yani; Allahın hükümleri ile amel etmeyen değil de, Allah’ın hükümlerini tasdik etmeyen, Allahın hükümlerine inanmayan kafir olur demektir. Zira; amel etmemek ayrıdır, inkâr etmek ayrıdır. Amel etmeyen günahkâr olur, ama inkâr eden kâfir olur. Hükümet amel etmiyor olabilir, ama inkârda etmiyor. Çünkü zaten anayasasının 11. maddesinde devletin dini İslamdır demektedir.

Bu anayasayı kabul ve ilan ettiği için Türkleri ‘dalalette’ olmakla suçladılar. Ve Bediüzzaman; ‘Türkler, Araplardan sonra İslamiyetin kıvamıdır’ dedi. Hem Türkleri savundu, hem de Anayasaya itiraz edenlere karşı Kanun-ı Esasi’yi savundu.

Günümüzde, İslam dünyası hâlâ bu konuyu tartışmaktadır. Ama Bediüzzaman’ın bu içtimaî konulardaki görüş ve tahlilleri ümmete duyurulmuş ve işlenmiş olsa bu tartışmaların önü kesilir ve içtimaî sahada da ümmetin önü açılmış olur.

Kaderin garip cilvesine bakın ki; Bediüzzaman’ın tabiileri, bu içtihat doğrultusunda amel edip bir siyasî partiyi ve hükümeti desteklerken, hem o siyasî parti ve hükümet hem de Nur Talebeleri bu âyetle vuruluyordu. Ama aynı  suçlamayı bu âyetle yapanlar kendi siyasî görüşleri hükümet olduğunda ne hikmetse bu âyeti unutuveriyorlardı.

Demek ki Bediüzzaman ve tabiileri o günde haklıydılar bu gün de haklı çıktılar.

Dipnot:

1- Kanun-i Esasi’nin ilanı. Makaleler. Prof. Dr. Selda Kaya Kılıç, 2- ( Maide Suresi 5: 44), 3- Bediüzzaman Said Nursi. Münazarat.YAN.s.124

 

Okunma Sayısı: 2682
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı