"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kanun-u fıtrata muvafık bir vaziyet

Caner KUTLU
29 Mart 2018, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek... -17-

“Ey Müslüman! Aldanma! Başını indirme! Paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücella cama müreccahtır. Zahiren olan İslâmiyet’in za’fı, şu medeniyet-i hazıranın, başka dinin hesabına hizmet etmesidir. Halbuki şu medeniyet suretini değiştirmesi zamanı hulûl etmiştir. Suret değişirse, kaziye bilâkis olur. Nasıl şimdiye kadar bidayetinde söylenildiği gibi, nerede Müslüman varsa Hrıstiyana nisbeten bedevi, medeniyete karşı müstenkif ve soğuk davranır ve kabulünde ıztırap çeker. Suret değişse başkalaşır.” (Sünûhat)

Rudyard Kipling’in yazmış olduğu gibi, dünyayı fethetmek ve yerli halklara “Batılı tarzda nasıl yaşanır”ı öğretmek “beyaz adamın yükü”ydü. Peki Müslümanların medenî dünyaya neyi sunacağı yeni dönemin hangi sözüyle karşılanabilir? 

Elmayı yaratan da, çürüten de Allah’tır. 

Batı yeni bir geleceğin kurulacağına, doğrusu dünyada daha ileri bir medeniyetin kurulacağına inanmıyor. Bu sebeple dünyayı yarı zekâlara bırakıp yüksek insan ırkını yeni dünyalara taşıma derdinde... Peki Müslümanlar’ın buna cevabı ne olacaktır? Müslümanlar’ın yeni dünyada medeniyet tasavvuru nedir? 

Bediüzzaman “Cennet ve Cehennem nerededir?” sualini cevaplarken hedefi ne olabilirdi? Bunu buradaki Matematik ve Fiziki kullanarak yapması yeni dünyalardaki devamlılığı değil de ölümün bizi götüreceği yerle ilgili yeni bir anlayışı mı ortaya koymaktadır? Diğer taraftan Bediüzzaman, ahiret âlemlerinin sanki çok yakınmış gibi görülmesini de eleştiriyor... Ölüm, kabir, haşir, âhiret âlemleri düşünülenin de üzerinde çok mühim ve etkileyici hadiselerdir.

“Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tayin edelim. (İlim Allah’a aittir) âhiret âlemine ait menziller, bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat bazı rivayatın işaratıyla, âhiretteki Cehennem, bu dünyamızla münasebetdardır.” 

Diğer taraftan: “Gafil nefis, âhireti dünyanın bitişiğinde ve dünya ile bağlı bir menzil zannediyor. Bu itibarla nefsin elinde iki silâh vardır. Dünyanın zeval ve fenasının eleminden kurtulmak için âhireti düşünmekle ümidvar olur. Âhiret için lâzım olan a’mal külfetine gelince, gaflet veya tegafül ile ondan da kendisini kurtarır. Ölmüş olanların hayatta olmadıklarını düşünmüyor. Ancak sefere gidenler gibi, görünmüyorlarsa da hayattadırlar, diye zanneder. Ve ölüme o kadar ehemmiyet vermiyor. 

Bazı dünyevî işlerini ebedîleştirmek için şöyle bir desisesi de vardır ki: “Matlublarımın dünyada semereleri olmasa da, esasları âhiret ile muttasıl ve âhirette faideleri vardır” diye müteselli oluyor. 

Meselâ: İlim gibi, “Dünyada menfaati olmasa bile âhirette faidesi vardır” diye iyi ciheti göstermekle, kötü ciheti altında yutturur.” 

Hülâsa: Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan sofestaî, heva da bektaşîdir. (Mesnevî-i Nuriye)

Bediüzzaman’ın bu belirlemeleri tam da günümüzün Batı’lı bilim ve teknoloji yaklaşımını ortaya koyuyor. Bir de buradan rekabet ve çatışma üretiliyor. Popüler kültürün de beslendiği damar tam da buraya takılı... Medeniyetler çatışması tezi aslında bütün bu kültürlerin çatışması anlamına geliyordu; ki kültür çatışmayı zorunlu kılar. Samuel P. Huntington Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması eserinde çatışmanın kültür kaynaklı olduğunu zaten söylüyordu. Ona göre: “Günümüzde Batı’da ortaya çıkmış olan medeniyet içi siyasal düşüncelerin çarpışması yerine, medeniyetler arasındaki din ve kültür çarpışması geçmiştir”. 

İnsaniyet olan medeniyet(ler) ve hakikî insaniyet olan din(ler) çatışması nasıl mümkün olabilir? Bediüzzaman birincisini “telâhuk-u efkâr” diğerini de insaniyet-i kübra dediği şeriat-ı İslâmiyet ile bütünleştirmiştir. Her ikisi için de şahıs, toplum ve medeniyet olarak temeli “fıtrat” olan “varlığın özü, esası” kavramı Batı’daki “kültür”e karşılık yerleştirilmiştir. Huntington’ın tezini çürüten “fıtrat”tır. Batı’nın modern “uniform” anlayışı ile kültür “özenti”yi kullanarak herkese aynı elbiseyi giydirmekle... Moliere “Kibarlık Budalası” oyununda aynı eleştiriyi önceden kendi toplumu için yapmıştı. Ancak modernizm ileride roller ve oyuncuları yer değiştirmişti. “Ve bir kadına yakışır -istihsan ettiği- libası erkek giyse maskara olur.” (Hutbe-i Şamiye) derken Bediüzzaman Batı’nın söz konusu anlayışını, Moliere gibi, “mizah”la karşılamıştı. Şöyle bir traji-komedi var Üstad’a göre: “... meselâ birisi Paris’te sefahet âleminde bir âlüfte madamın kametinde istihsan ettiği bir libası, câmide muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve câniyanede bulunur.” (Sünûhat)

Sadece görüntüde değil kelimeler de birbirinin elbisesini giymiş. Belki de asıl trajedi buydu: “Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bağy ismi takılmış; esarete hürriyet namı verilmiş... Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.” (Hutbe-i Şamiye) Bediüzzaman önünde sonunda “fıtrat” ile meseleleri buluşturuyor. 

Bütün çarpışma ve çatışma tezlerine karşı şu “esas duruş” ile uyarıyor: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse; hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şerr ve tahrib hesabına geçer.” (Lemalar) 

Sonuçta Prof. Sadeddin Ökten’in İslâm toplumu için tavsiyesi de yerini buluyor: “Bir medeniyet tasavvurunun hayata geçip yaşanması, eylemler üzerine yansıyarak biçimleri oluşturması için mutlaka insan ve mekân unsurlarına ihtiyacı vardır. Topluma mâl olmuş bir medeniyet tasavvuru bilindiği için zihinlerde, sevildiği ve inanıldığı için de gönüllerde yer almaktadır. Ancak bu tasavvur dış dünyaya yansımadığı zaman, tatbik olunmadığı için hayâtiyet kazanmaz, nazarî düzlemde kalır. Toplumların kendi kimliklerini inşa etmek için medeniyet tasavvurlarını mutlaka hayata intikâl ettirmeleri gerekir.”

Okunma Sayısı: 2728
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı