2002 yapımı Piyanist, Almanların yaptığı Yahudi soykırımında hayatta kalmaya çalışan bir piyanistin mücadelesini anlatıyor. Fransa, Almanya, Polonya ortak yapımı olan film sinemaseverlerden 5 üzerinde 4.5 puan almış.
Polonya radyosunda çalışan piyanist Wladyslaw Szpilman hayat hikâyesini alan filmin en etkileyici yanı, filme konu olan olayların gerçek olması. Filmi izlerken adeta o anları yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. İnsanların hayatta kalmak için yaptıkları, insanlığın zalimliğini gözler önüne seriyor.
Yahudilerin kaldırımda yürümesinin yasak olması, kafelere giremiyor olmaları, askerlerin yolda rastgele bir Yahudi’yi dövmesi ve daha uygulanan birçok boykot. Filmdeki insanlar için önemli olan tek şey yiyebilecekleri yemeğin olması. Bu durum aklıma, oruçla nefislerin terbiye edilmesini getirdi. Evet insan nefsi ancak açlıkla terbiye oluyor. Belki de Yahudilerin insanlığa karşı bu kadar acımasız olmasının bir sebebi onlara yapılan bu soykırımdır. Çünkü filmde hayvani bir hayata mahkum edilen insanlar yiyebilecek bir yemek bulmak için her şeyi yapabilecek duruma geliyor.
En çok dikkatimi çeken sahne de şu: Askerlerden saklanan Szpilman, gizlenmesine yardım eden adama, ona yemek getirmesi için kolundaki antika kol saatini veriyor ve şunu söylüyor; “Benim zamana değil, yemeğe ihtiyacım var!” İnsanlar için en değerli şeylerden biri olan zaman, aç kalındığında kıymetsiz bir ifadeye dönüşüyor. “Ben hayatta değilsem, saatin kaç olduğunun ne önemi var.”
Film hakkında, Yahudi propagandası olduğu düşünülebilir ancak şöyle bir gerçek var ki, film senaryosuyla ve savaş sahnelerinin inandırıcılığıyla izlenmeye değer bir film.